saramago'nun kitaplarında en çok sevdiğim şey sanırım; küçük, sıradan kahramanlarına söylemek istediklerini, yine basit ve aptalca olduklarını düşünmeksizin, küçük felsefi tartışmalarla birlikte söyletmesidir. saramago romanlarında duygular ve düşünceler en saf, en rafine haliyle işlenir.
okurken, gündelik hayatta ''bunu söylememeliyim'', ya da ''bu şekilde davranırsam zayıf veya aptal olduğumu düşünürler'' dediğiniz ne varsa karşınıza çıkar. kitabın bir yerinde mutlaka yaşadığınız benzer bir olayla yeniden yüzleşirsiniz. aynı kültürün, aynı coğrafyanın insanı olmamanıza rağmen okurken kendinizi bulursunuz ve bu bana çok enteresan gelir.
en son okuduğum ''mağara'' isimli kitabı ise; platon'un ünlü alegorisine gönderme yaparak; aslında ilkel olan mağaranın içindekiler mi, yoksa içinde bulunduğumuz kapitalizmin tüketim canavarına dönüştürdüğü modern insan mı? bu ikilemi sorgulatır insana adeta.