Üstad-ı azam Martin heidegger'in, kısa olmasına karşın ciddi derece kuvvetli bir içerik ile sunduğu muhteşem eseri. Bu kitapta heidegger, şiirde varlığın açığa çıktığını ifade eder. Şimdi ifade etmek istediğim şey, bu açılmanın üçlü gösterimi:
1. Eline verme: aslında bu eline sunma olarak veya bahsetme şeklinde Türkçeye çevrilmiş ama anlamda herhangi bir sapma yaramadığı için ben "eline verme" diyorum. Ortada olan fakat açığa çıkmamış olanın (yani yeni olan) hazırlanması, açığa çıkarılmaya hazır kılınmasıdır.
2. Temellendirme: bir toplumun içerisinde bulunduğu tarihsel ortamın ve bu zeminden gelen varlığının salınması, serbest bırakılmasıdır.
3. Başlama: doğruluğun (burada doğruyu, doğ-u-ru olarak, yani Aletheia olarak görmeliyiz) çatışma eğilimini kışkırtmadır. Yani yeni ile tarihi olanın çatışmasını sağlamak.
ilk bakışta bu üç gösterim de bir anlam ifade etmiyor gibi görünebilir fakat bunu şöyle anlamak gerek -akademisyenler bunu zorla zor bir şekle soksa da:
Sanat eserinde -şiirde- varlık, yeni ile tarihi olanın çatışması olarak ortaya koyulur.
Daha da basitleştirip heidegger'i dahi kızdırabiliriz.
Bir mimari şekli düşünün, bu barok olsun. Ama diyelim ki barok "yeni" bir tarz. Şimdi tarihi zeminde olan bir şey düşünün, bu da "zeus" olsun. Zeus'a adanan bir tapınağı barok mimarisi ile yapmak. işte bu kadar.
Şunu hatırlatmakta fayda var, basitleştirirken anlatımı basitleşiriyoruz, Kavramayı değil. Nihayetinde bu düşüncesi ve bundan dolaylı olanlar ile heidegger, bırakın felsefeyi mimarlık alanında okutulan ve üzerine düşülen bir adam olmuştur. Çığır açıcıdır. Sanatın yaratma, taklit vb. Olup olmadığının veya ne için olduğunun ya da estetiğin amaçladığının düşünüldüğü bir dünyada ontolojik bir yaklaşım ile gelmiştir.