Babası padişah Abdülmecid, padişah Vahdeddin doğduğu yıl; annesi Gülistu Hanımefendi de, o henüz çok küçükken vefat etmişlerdi. Çocuk denecek yaşlarda hem öksüz, hem yetim kalan padişah Vahdeddin, babası padişah Abdülmecid’in kadınlarından Şayeste Hanımefendi tarafından büyütüldü.
padişah Reşad tahtta çıktığı zaman, yaş bakımından padişah Vahdeddin’den daha büyük olan padişah Abdülaziz’in oğlu Yusuf izzeddin efendi veliaht idi. Yusuf izzeddin efendi’in şüpheli ölümü üzerine veliahtlığa şehzade Vahdeddin getirildi. Veliaht olarak bulunduğu yıllarda, Birinci Dünya Savaşı çıktı. Savaş sırasında Osmanlı Devleti’nin veliahtı olarak Almanya’ya resmî bir gezi yaptı. Bu seyahatinde yanında Mustafa Kemal de bulundu. padişah Reşad’ın ölümü üzerine, 3 Temmuz 1918 tarihinde padişah Vahdeddin sanı ile padişah oldu.
Padişah olduğu sırada ülke, birinci Dünya savaşının korkunç tablosu ile karşı karşıyaydı. sonuç olarak savaş yenilgiyle bitti. Artık padişah Vahdeddin'in elinde parça parça bir halde, işgallerle dolu bir ülke vardı. Vahdeddin Dünya savaşı sonunda imzalanan Mondros Mütarekesinde imzaları bulunan delegeleri kabul etmedi.
Ülkedeki 2. sorun ise ittihat ve terakki partisinin imparatorluğun başına geçmek için yaptıkları idi. Anadolu işgal altındaydı ve itilaf devletlerinin de büyük baskıları yüzünden, milleti ayağa kaldırmak artık istanbul'dan mümkün olamayacaktı. Bunu çok iyi bilen padişah Vahdeddin, milleti şaha kaldıracak ve ülkeyi yeniden dirilteceğine inandığı bir heyeti büyük yetkilerle donatarak ve yeterli kadar mühimmat ve para ile Anadolu'ya gönderdi.
Anadolu'ya gönderilen heyet tıpkı Vahdeddin'in düşündüğü gibi vatanı kurtardı. Artık her şey yavaş yavaş düzeliyor vatan salahiyete kavuşuyordu. Fakat gün, 1 Kasım 1922 olmuştu. Hilafet ile saltanatın ayrıldığı ve artık saltanatın kaldırıldığı ilan edilmişti. Ardından çıkarılan iftira ve yalan haberler ile aleyhinde yazılan yazıların ardı arkası kesilmeyince, onlara karşı muhalefet etmeyi kendi evlatlarına karşı muhalefet etmek sayarak, başka bir ülkeye hicret etmeyi uygun gördü. 17 Kasım sabahı, oğlu ve haremi ile beraber, yanına devlet hazinesinden bir kuruş dahi almayarak, Malta'ya, bilinmezliklere doğru yola çıktılar. Hatta son okuduğu kitabı dahi, üzerinde mücevherler bulunduğu için devlet hazinesine geri bırakmıştır. O, sarayda bulunan her şeyin milletin malı ve milletin hakkı olduğu düşüncesindeydi, bu yüzden yanına hiç bir kıymetli eşya almadan hicret yolunu tutmuştur.
padişah Vahdeddin Malta'dan sonra Melik Hüseyin'in daveti ile hacca gitti. Daha sonra italya'nın San Remo kentinde bir süre yaşadı. Ülkesinden ayrılışından sonra 4 yıl bile geçmemişken 16 Mayıs 1926'da vefat etmiştir. Acılar içinde geçen hayatını italya'da noktalamış; cenazesi, bakkala, manava olan borçlarından dolayı haczedilince 15 gün kaldırılamamıştır. Haczi, Fransa'daki kızı Sabiha Sultan bir kaç parça mücevherini satarak kaldırmıştır. Fakat nereye defnedileceği tartışma konusu olmuştur. Türkiye'ye getirilmesi kesinlikle yasak olan cenazenin defni, gerekli izinler alınarak Şam'da Yavuz Sultan Selim'in yaptırdığı camide yapılmıştır.