aden bahçesi

entry8 galeri
    7.
  1. Uzun uzun anlatacağım. Bilal’e anlatır gibi olacak. Durumu olmayıp okuyamayacak olan arkadaşların şimdiden canı cehenneme. Neyse konumuza geçelim.

    Tevrat'ta Yaratılış 2’de “ve tanrı doğuda, aden’de bir bahçe yaptı" şeklinde anlatılır. pişon, gihon, fırat ve dicle nehirleri aden’den doğar. içerisinde yer alan bilgi ağacının yasak meyvesini yemeleri adem ile havva'nın kovulma nedeni olmuş, böylece günahkar(!) insanoğlunun yeryüzü sürgünü başlamıştır.

    teolojik metinlerin tarihsel anlatıya dayanan kısımları oldukça önemlidir. Biliyorsunuz ki tüm dinlerin, öğretilerin tarihsel bir kaynağı, izi vardır. Ancak bu kaynağın izi ekseryetle silindiği, belirsizleştiği için takip edilebilirliği düşüktür. Uzun uzun anlatmak yerine matematiğin yardımıyla şu çıkarımı yapabiliriz;

    Sümer = x
    Mısır = x'
    Musevilik = x''
    isevilik = x'''
    islam = x''''

    Kültürler, medeniyetler oluşum sürecinde ve sonrasında birikir, yaşar nihayetinde işlevselliğini yitirip zaman içinde başkalaşarak dönüşür. Bugün izini sürebildiğimiz en eski medeniyet olan sümer’in izlerini tüm semavi kitaplarda ve diğer birçok dini öğretide takip edebiliyoruz.. aden(adn) ya da ge-hennom(cehennem) kavramları gibi..

    Aden(eden/adn) kelimesi Sümerce bir kelimedir, anlamı “Verimli Arazi“dir. Bulunan birçok sümer yazıtında Adem kelimesi geçer ve anlamı “Arazideki yerleşim“dir.
    Bu tarihsel manada ilk yerleşikleri ifade ediyor olabilir.
    Peki Cennet diye anlatılan, aslında verimli ve sulak delta arazileri, Adem diye tabir edilen insan ise aslında insanların bu verimli arazilerdeki yerleşimleri ve ilerlemeleri olabilir mi? Pekala olur..

    insanlık tarih boyu tevrat, incil ve hatta kuran’da geçen yeryüzü cennetini arayıp durmuştur. Kristof Kolomb’un en büyük rüyası Aden’i bulmaktır. Amerika’yi bulduğunda, Venezuella’nın gerçekten de Aden Bahçesi olduğuna inanmıştır. Marko Polo’ysa, Çin’e ulaştığında Aden Bahçesinin Çin’de olduğunu düşünmüştür.

    Cennet’in nerede olduğu konusunda atilan diger tezler arasinda ülkemiz Türkiye dahil, Etiyopya, Iskoçya, Mısır gibi birçok ülke vardır. Fakat Tevrat’ta anlatan şekliyle hiçbir ülkede 4 nehrin birleştiği deltayi doğrulayamamaktadır. Ancak dünya yüzbinlerce yıl içinde daima aynı mı kalmıştı? Birbiri ardına yeryüzü şekillerini değiştiren doğa olaylar hatta felaketler dün’e dair izleri silmiş olamaz mı?

    Günümüzün önemli arkeologlarından Juris Zarins, Aden Bahçesinin yerini tam olarak bulduğunu ve bunu uydu fotoğraflarıyla ispatladığını ortaya attığında birçok arkeologtan tam destek alir. Pison ve Gihon şu anda yoktur ancak kurumuş yatakları uydu fotograflarıyla tespit edilir. Teoremlere gore M.ö. 30,000 yıllarında dünyada buzul çağının etkisi sürerken deniz seviyesi şimdinin 400 feet altındadır. Basra körfezinden hürmüz boğazına.. Henüz aden oluşamamıştır. M.ö. 15,000’li yıllarda iklim kuraklaşacak, yağmurlar tamamen duracak, bölgede yaşayanların bir kısmı yiyecek bulmak icin kuzey Mezopotamya ve Mısır taraflarına göç edecektir.

    https://galeri.uludagsozluk.com/r/1710612/+

    M.ö. 6000-5000 yıllarında Neolitik çağ (cilali taş) başlayacak, yağmurlar Körfez bölgesini yeşertecekti. Körfez'in olduğu bölgedeyse bahsi geçen dört nehir tam debiyle akmaya başlamıştı bile… Şu an çöl olan Suudi Arabistan, o yıllarda şimdi ki görüntüsünden çok farklıydı. Bulunan fosiller ve taştan yapılmış aletler, bölgede yaşamı ve doğal canlılığı ispatlıyordu. Daha önce bölgeyi terkedenler verimli deltaya geri dönmüşlerdi. Fakat hiç ummadıkları bir şey ile karşılaştılar. Deltayı terketmeyen lokaller, tarımı ve hayvancılığı bulmuş, topraklarına geri dönen bu avcı insanların kat be kat önüne geçmişlerdi... yanii bilgi (anlatıda bilgi ağacı) doğmuştu.. teoriye göre bu lokaller sümer öncesinde yaşayan “Ubadian”lardır. Eridu şehrini, Ubaid ve Ur şehirlerini Sümerlerden önce Ubadianlar kurmuştu.

    Avcı bir toplum ve gelişmiş tarımcı bir toplum… Avcı toplumun tarımcı topluma yaklaşımını bir benzetmeyle açıklamaya çalışalım… Halihazırda teknolojiden bihaber, ağaçtan yaptıkları putlara tapan bir afrika kabilesini alip New York’un göbeğine koyduğunuzu düşünün. Dev gökdelenler, milyonlarca insan, trafik, plazalar, gürültü ve ormandan gelen, putlara tapan vahşi kabile insanları… Acaba kabile üyeleri, New York’lu insanlar için ne düşünürlerdi?

    O devirde tarımın, evcilleştirilmiş hayvanların, şehirleşmenin ne anlama geldigini düşünün . Adeta insanların tapındıkları, “yaratıcı”, “her seye gücü olan” tanrıların yerine geçiyordu insan. insan artık sadece yaratılmıyor, aksine yaratıyordu. Toprağı ekiyor, suluyor ve yiyeceğini üretiyordu. Tabii ki bu olayı bilmeyen avcılar tarafından tuhaf ve tepkili karşılanmışlardı… Bilgi sahibi olan artik insandı. Tanrıların verdiği nimetlerle yetinmemiş, bilgi ağacından yemişlerdi… Avcılar bu yeni ve modern topluma uyum sağlayacak ama bu insanların tanrılara kafa tutarcasına gelişimlerini kuşaktan kuşağa anlatacaktı. Bir süre sonra ise büyük bir sel gelecek ve Cennet’i yani Aden Bahçelerini sular altında bırakacaktı…

    M.ö. 3000’li yıllarda Sümerler yazıyı icat edecek ve o verimli Aden Bahçesi, insanların muhteşem yaşantısı ve gelişimi, sel felaketi, sonrasında yok olan verimli topraklar yazıya dökülecek, Tevrat’a ve dolayısıyla Kur’an’a esin kaynağı olmuş bu efsane güzümüze dek ulaşacaktı…

    Sümerlerden devam edelim..

    Tevrat, incil ve Kur’an’da, Havva’nın, Adem’in kaburgasından yaratıldığı anlatılır. Peki hic düşündünüz mü mu, neden kaburga? Neden parmak veya penis veya bacak veya kulak veya kalp değil de kaburga? Bunun cevabini veremezsiniz, çünkü mantıklı bir acıklaması yoktur. Daha doğrusu mantıklı olan açıklama yani olayın “kaynak verisi” izi takip edilemeyecek kadar örtülüdür, unutulmuştur. Halbuki bu durum diğer birçok şey gibi sümer yazıtlarında gayet güzel bir şekilde anlatılır:

    Ninhursag, Sümerler'in büyük tanrıçasıdır. Ninhursag sekiz meyve ağacı eker ve diğer tanrıları bu meyveleri yememeleri konusunda uyarır. Su Tanrısı, Enki, bu meyvelerden yasak olmasına rağmen tadar. Tıpkı Adem’in, Tanrı’nın yasak meyvesinden yemesi gibi. Ninhursag cok kızar ve Enki’nin yediği her meyve için bir organına hastalık verir. Enki’nin ölümü yakındır. Ninhursag’in vicdanı rahat etmez ve Enki’nin hasta olan sekiz organının tedavisi için sekiz tedavi edici tanrı yaratır. Enki’nin hasta olan sekiz organından biri de kaburgasıdır. Kaburga, Sümercede ‘ti’ kelimesiyle bilinir. Ninhursag, Enki’nin kaburgasını iyileştirmek için bir tanrıça yaratır ve bu tanrıcanın ismi ‘Nin-ti’dir. ‘Nin‘, Sümercede kadın demektir. Yani Ninti, Türkçesiyle ‘Kaburgadan yaratılan kadındır.” Sümerce’de ‘ti’, aynı zamanda ‘hayat veren’ anlamına da gelir. Yani ‘Nin-ti’, ‘Kaburgadan yaratılan kadın’ dışında bir de ‘Hayat veren kadın’ demektir. ‘Ee peki kur’an dahil tüm semavi kitaplarda geçen ‘Havva‘nin da, Adem’in kaburgasından yaratıldığı’ anlatının kaynağını ve kelime anlaminin da ‘Hayat veren kadin’ oldugunu daha önce biliyor muydunuz? Devam edelim.

    Tevrat’ta anlatilan yilan hikayesinin cok benzeri de yine Sumer hikayelerinde gizlidir. Bakin, tarihin ilk kitabi, Gilgamis Destaninda anlatilan bir hikaye nasildir:

    gılgamış (Gilgamesh), ölümsüzlüğe ulaşabilmek için hayat ağacını arar. Büyük selden yaptıgı gemiyle kurtulmayı başaran ve tanrı mertebesine ulaşan Utnapistim’in (Nuh’u hatırlayın) bu ağacın yerini bildiğini öğrenir. Ona gider ve ağacın yerini öğrenir. Hayat ağacından kopardığı meyveyle şehrine geri dönerken bir taşın başında uyuya kalır. Bu sırada bir yılan (Havva’yı ayartan yılanı hatırlayın), gelir ve bu meyveyi çalarak gılgamışın ölümsüzlüğünü elinden alır.

    Peki buradan nereye varacağız?
    Hatırlayın en son aden’i su basmıştı.. işte oradan tarihsel iz takibine devam..

    Sel felaketi bilim adamlarınca doğrulanmıştır. M.ö 5000-4000 yılları arasında bir zamanda, “Flandrian Transgression” adıyla bilinen denizlerin yükselmesi olayı gerçekleşir. M.ö. 4000’de aden sular altında kalır ve şu an bildiğimiz Basra Körfezine dönüşür. Sümerler bir süre sonra güç kaybeder ve ortadan kaybolurlar. Sümerler'in yazı dili ise halen bölgede ve çevresinde kullanılmaktadır. Mezopotamya bölgesine bir süre sonra Babiller hakim olur. Yahudiler de Babillerin arasında yıllarca Yaşar ve kuşaktan kuşağa anlatılan efsaneleri öğrenirler. Daha sonra Tevrat kitabını yazacak olan Yahudiler, bu efsaneleri kitaplarında simgesel dillerle anlatacak, bu da yıllar sonra Arabistan’da peygamberliğini ilan edecek Muhammed tarafindan günümüz müslümanlarına aktarılacaktır.

    işte böyle millet.. aden bahçesi gerçek. Hakikaten yeryüzünde ve hiçbir zaman başka bir yerde değildi. Aynı insanın hiçbir zaman dünya dışında herhangi bir yerde olmadığı ve uhrevi bir cennetten kovulmadığı gibi. Sadece izlerini, nedenleri, yolları kaybettik. sonra kaybettiği izlerin menzilini kutsallaştırıp tapındık. Ta taa evrensel hafıza.
    8 ...
bu entry yorumlara kapalı.
© 2025 uludağ sözlük