metallica

entry1248 galeri video25
    292.
  1. 3-4 yıldır ani "hadi bi dinleyelim" gazı hariç dinlemediğim gruptu metallica, ama şu son albümden sonra bir geçmişe yürüme ihtiyacı hissetti bünyem. usanmadan yılmadan hatta keyifle geriye dönüp dinledim albümleri birer birer. belki de bu aradan geçen zamandan ve yaşımızın artmasından dolayı daha sağlıklı bir inceleme yapabileceğimi düşünüyorum.

    öyle çok müziksel terimler kullanmayacağım bu yazıda, zaten çok alakam yoktur kendileriyle, ayrıca baştan söyleyeyim hard thrash speed power vs. gibi sınıflandırmalardan oldum olası hazzetmem.

    öncelikle kill'em all ile başlamak gerek sanırım. gerçekten değişik, hızlı ve gazım ben gaz diye bağıran bir albüm olmuş bu. four horsemen'inden tutun da whiplash'ine kadar çılgın atıyorsunuz resmen dinlerken. ama james'in sesi gençliğinden olsa gerek ince-kalın arasında sıkışmış, garip bir vokal olmuş bunun yüzünden şarkılarda. bu albümün benim için enteresan olan bir diğer yanı ise şarkıların ilerledikçe daha bir sağlamlaşması, sanki hepsi oturup sırayla yazılmış ve bu sıra hiç bozulmadan direk albüme aktarılmış. seek&destroy ve metal militia ile biten bu albüm, bana göre metallica tarihinin en sağlam, en bomba albüm finishi olmuş.

    ride the lightning apayrı bir hikaye. insanların klasik metallica'yı döenmlere ayırırsak klişesine bir yerde katılıyorum, ama bana göre ride the lightning kesinlikle kill'em all ile aynı kefeye konulmamalı. metallica'nın ilk melodik çalışmaları bu albümde. yine gaz bir albüm elbet ama, örneğin albüme adını veren şarkıyı dinlerken hem vokal hem de o melodik giriş ve sololardan ötürü kill'em all'a çok ters bir sound yaratıyor. olgunlaşma süreci de olabilir, daha çok satar düşüncesi de olabilir, grubun sertliğini sözleri politik bir yöne kaydırarak müziği de birazcık da olsa hafifleştirerek daha sağlam bir çizgiye oturmak istemesi de olabilir. bana göre son şık daha tatmin edici tabii. bu albümden çıkan şarkılar arasında en dikkati çeken ise kuşkusuz fade to blacktir benim gözümde, zira bu metallica'nın slow ama öldürücü sözlere sahip şarkı barındırma geleneğini başlatmıştır albümlerde. ilk üç şarkıda bağırıp tepindikten sonra fade to black'in çat diye o müthiş klasik gitarla girmesi, bünyede nooluyoruz lan etkisi yaratır. belirtmeden geçmemek lazım, ride the lightning'in o ikili solosu kesinlikle kulak pası silercesine çalınmıştır, mükemmeldir. dave mustaine etkisi? olabilir. dave mustaine etkisi demişken call of ktuluyu da atlamamak lazım tabii. zira beni bu kadar etkileyen enstrümental bir şarkı şu an baktığımda ancak dream theater veya liquid tension experiment etiketi taşıyabilirdi. kim bilir belki de dream theater'a bu açıdan esin kaynağı bile olmuş olabilir metallica.

    ve o albüm. master of puppets'ın gelmesiyle birlikte büyük ihtimalle metallica efsaneliğini garantilemişti bile. sanırım o albümden sonra bir daha hiç albüm çıkarmasalar bile bu grup metal hall of fame'ine kafadan giriş yapma hakkını elde etmişti. battery ile müthiş bir giriş yapar bu albüm. master of puppets için zaten ne desek az, benim için öyle olmasa da bir çok müzik otoritesi ve müzik dinleyicisi tarafından metallica tarihinin en başarılı şarkısı olarak gösterilmesi sanırım yeterli kendisini anlatmak için. fade to black'in başlattığı gelenek bu albümde welcome home sanitarium ile sürmektedir, yine mükemmel bir şarkı olmuştur bu. dikkatimi çeken, şarkılar dikkatli dinlendiğinde bass tonunun ciddi bir şekilde duyulabilmesidir ki, bence sonraki albümle tezat niteliği taşıyan bu özellik bu albümü daha bir farklı, sound olarak da daha oturmuş bir albüm yapmıştır. ride the lightning sonrası gelmesi ise o zaman bu albümü bekleyen bünyeleri biraz şaşırtmış olmalı. çünkü bu albüm kill'em all'a sound olarak daha yakın, melodik olarak nitelendirilebilecek kısımlar biraz daha azaltılmış gibi geldi bana.

    master of puppets'tan sonra ne mi oldu? metalin bana göre kralı geldi. yani böyle bir albüm olamaz, olmamalıydı. bünyeye zarar bir albüm and justice for all. bana göre metallica'nın en iyi şarkısı olan eye of the beholder'ı içinde barındırması bir yana, hiç bir şarkıyı dinlerken içimden sonraki şarkıyı dinlemek gelmiyor bu albümü dinlerken ona dikkat ettim. tüm şarkılara edecek bir kaç lafım var elbet ama, öncelikle biraz albümün yapısına bakmalı. davulun sesi inanılmaz derecede açık. bazen hetfield'ın sesi bile kayıp gidiyor tüm dikkatiniz davullara kayıyor. farkında olmadan kendi kendinize davul çalmaya başlıyorsunuz, gerçekten inanılmaz. sanırım bu kadar davul merkezli bir albüm dave lombardo gibi bir bateristi kadrosunda uzun seneler bulundurmuş slayer tarafından bile çıkarılmadı. işin enteresan tarafı, bu denemenin müthiş bir başarıya ulaşmış olması. blackened zaten lars ulrich'in hayatının performansı olmuş. diğer grup elemanlarıyla kıyasladığımda hep bana biraz hafif gelen lars, ya bu albüm öncesi kasmış çalışmış gaza gelmiş ya da birdenbire içine farklı bir davulcu girmiş bilemiyorum, ama şikayetim yok tabii ki. and justice for all metallica'nın uzunluğu, ritmi ve sololarıyla en progresif çalışmalarından biri olmuş. o 9 dakika 46 saniye hiç geçmesin, bitmesin istiyorsunuz şarkıyı dinlerken. eye of the beholder, girişi, bitişi, o araya sıkıştırılan minicik solosu, herşeyiyle bana kendini taptıran bir şarkı oldu hep. yeri her zaman için ayrı. harvester of sorrow, dyers eve(lars'ın uçurduğu bir diğer şarkı), hepsi mükemmeller. bassı olmayan, davulun uçtuğu bir albüm ancak bu kadar güzel icra edilebilirdi. bana göre tam bir şaheser, yeri hiç bir zaman dolmayacak albümdür and justice for all..

    sonrası mı? sonrası zaten yakın tarih. black album'ü her zaman sevmişimdir, ama bu albümü dinlemeden önce de ben ajfa+mop ikilisini ayrı bir yere koymuştum zaten. benzer bir sound'un gelmeyeceğini biliyordum, gelmedi de. load+reload da aynı şekilde. hepsinin içinde sevdiğim şarkılar var, hala arasıra açıp fuel dinlerim mesela, ama albümler genel olarak tatmin edici olmadı hiç bir zaman benim açımdan. bunu bok atma amacıyla söylemiyorum kesinlikle, tarz değişikliği gerekiyordu belki de ama ben beğenemedim. ayrıca garage inc albümü çok orjinal bir çalışma olmuştu bana göre, vokal açısından falan da çok başarılıydı, keşke ikinci kez deneselerdi böyle bir şey diye hep düşünmüşümdür.

    st. anger hakkında yorum yapmak bile istemiyorum, metallica diskografisinde oturup rahatça bok atabileceğim tek albüm budur işte. iki defa dinledikten sonra geri bile dönemedim bir daha kendisine. pişman da değilim.

    death magnetic ile ilgili de bu başlık altından yorum yapmak istemiyorum, hala değerlendirme sürecindeyim zaten kendisinin.

    işte benim için metallica yolculuğu bu şekilde yaşandı. ki zaten bence önemli olan da bu, o yolculuğu nasıl yaşadığınız.
    hepimize bir şekilde bir isyankarlık, karşı çıkma duygusu kazandırdı sonuçta bu grup. hatırlayın, hatırladığınız gibi sevin. hangi albümüyle seviyorsanız artık.

    halls of justice painted green
    money talking!
    2 ...