seksen kuşağının müzik serüveni

entry2 galeri
    1.
  1. her ne kadar yeni nesile sallayıp dursak da '' çok bireyci oldunuz, toplumu hiç düşünmüyorsunuz'' diye mücadeleci, bilinçli abi pozları takınsak da biz seksen kuşağı sizin yaşlardayken pek denyoyduk sevgili genç arkadaşlarım. bu başlığın konusu müzik, diğer saçmalıklarımıza başka bir zamanda değiniriz.

    çocukluktan çıkıp ergenliğe adım attığımız dönemde ülkenin sosyoekonomik şartları sebebi hemen hepimiz arabeske kesmiştik. ilkokul çağlarındaki erol evgin, coşkun demir, edip akbayram, barış manço, cem karaca vb. dinleyen çocukların hepsi orhancı*, müslümcü, ferdici falan olmuştu. gerçi bizim yörede müslüm babaya pek rağbet yoktu. ha, bir de acısız arabesk hakkı bulut gerçeği var tabii.
    elbette delikanlı olmaya başlamışsın, kızları etkilemen lazım ve bunu ferdi tayfur' dan '' açılmadım güller gibi, unutmadım eller gibi'' diyerek yapamayacağını bildiğin için ister istemez yabancı müziğe karşı - o zamanlar dış kaynaklı müzik denirdi- bir sempati, bir öykünme var. biz de olaya nereden girsek dedik ve bu konuda istanbul' dan gelmiş sıra arkadaşımızı rol modeli seçip başladık new kids on the block dinlemeye. hatun kızlar da boş durmuyo tabii, kafalarına saç bantları takıyorlar ve boyband olayının atası bu grubun elemanları için ağlıyorlardı. '' jordaaaan seni sefiyoom'', '' hayır kızıaam, en yakışıklıları donnie bi kere'' gibi cümleleri her teneffüste duyuyorduk. kıskanıyorsun bir yandan ama heriflerin müziği de hoşumuza gidiyor tabii. bir süre böyle devam ettik ve gördük ki bu beşliden bize ekmek çıkmayacak, daha uç bir şeyler aramaya başladık.

    o arayış günlerimizde sarı şalvarlı bir adam amerika' dan kalkıp geldi ve bize elini uzattı. o kurtarıcının adı mc hammer, şarkısı da u cant touch this idi. adamın adını bile düzgün söyleyemiyorduk, em si falan bildiğimiz yoktu, bu sebepten elemanı iskoç kokenli bir siyahi vatandaşmış gibi mak hemmır diye adlandırıyorduk. rap in okunuşu konusunda da polemikler vardı; rep diyene gülüyor ve ''aabi rap yaa, rap. rapı hiç bir şeye değişmem'' diye kendimizden geçiyorduk. arkadaşlardan biri hafiften ırkçıydı ta o yaşta. vanilla ice beyaz diye,ona tapıyodu. dans konusunda hepimiz tırt ötesiydik. istanbul' a yakın olsa da taşra sayılan bir ilin, küçük bir ilçesinde yetişmiş ve ömrü hayatında horon, kasap, demirağa dışında bir şey görmemiş saf çocuklardık. e birader bu adam nasıl kıvırsın elin zencisi gibi? hem bu yeteneksizliğimiz hem de grup vitamin' in duhul edişiyle rap olayından soğumaya başladık. yine olmamıştı, kızlar hala bakmıyordu bize.

    bu sırada bir kısım arkadaşlar yine istanbul' dan gelen bir lise öğrencisinin peşine takılmış, breakdance filminden de etkilenerek disco genci olmuştu.şalvar kotların içine kazakları sokarlardı -kazaklar da orlon veya şetland- öyle figürler yaparlardı. arada harbi iyi dans eden büyükşehir sürgünü bi bebe çıkınca halka yapıp bunu ortada oynatırlardı. bebe şapkayı ters takmış, coşuyor moon walk falan türlü türlü figürler, bizim halka da el şaklatıp kalçalarını oynatıyor sankim düğünde pezemenkler. düğün demişken; bizim o civarın en popüler orkestrası gönlübol' un elektro bağlamayla çaldığı acaip saçma müzik eşliğinde çiftetelliyle breakdance karışımı ucube bir dans yapan köy delikanlılarını da unutmamak gerekir.

    bu şekilde geçen ortaokul yıllarının ardından, üniversitede okuyan abimin eve getirdiği wasp' ın inside the electric circus ve guns' n roses' ın wellcome to the jungle albümleri bize yeni bir açılım sağladı. bu müzikten çok etkilenmiş ve metalci olmakta karar kılmıştık. daha memlekette, en azından bizim oralarda oturmuş bir rock müzik kültürü yoktu. ayrıca bir albüm yurtdışında çıktıktan ancak iki sene sonra uğrardı bizim mahalleye. hey gidi günler hey! metalikacıydı çoğumuz, almanyadan akrabalar geldiği zaman bize heavy metal kasetler getirirlerdi. biz de dizden kestiğimiz kot pantolonlara kurukafa falan çizer anthrax manthrax yazar gezerdik '' asiyiz oğlum biz,metalciyiz'' diye. pantolon imajımızı biraz kurtarıyordu ama inek yalamış misali yana taranmış saçlarla hala efendi lise talebeleri görüntüsünü de koruyorduk bir yandan. dedim ya, olaylardan öyle kopuktuk ki, arkadaşlardan biri kot pantolonuna metallica ile birlikte salt' n pepa ve milli vanilli bile yazmıştı. lan oğlum, metal niree milli vanilli nire... ingilizcemiz boktan olduğundan ve şarkı sözlerini bulamadığımızdan adamlar ne anlatıyor bilmezdik. rock kazanı diye bi dergi vardı, orda da ülkücü metalcilerle solcu metalciler paso mektup yoluyla kapışırdı. enformasyon konusunda eksiktik, yetersizdik.
    bir yazar en kötü anılarını, en büyük aptallıklarını bile utanmadan anlatabilmelidir. ben de ne derece salak olduğumu şöyle göstereyim size:
    özel radyoların mantar gibi bittiği dönemdi ve ilçemiz de buna kayıtsız kalmayıp radyolanmıştı. tabii biz metalciyiz ya, yakışmaz bize tarkan falan istemek. radyoda çalışan kızlardan birinin metal sevdiği duyumunu alıp '' iste lan iste, kesin çalar'' gazıyla aradım. kendisiyle aramızda şöyle bir diyalog geçti:

    ben- eee meraba, adım lynyrd ben metallica' dan unforgiven ı istiyecektim.
    radyocu- aaa tabii. seve seve çalarız. peki şarkıyı kimlere yollamak istersin?
    ben- ( beklenmedik soruyla afallamış şekilde) eee şey, tüm sevdiklerime.

    hatun ' şimdi de hedehödö mahallesinden lynyrd' dan tüm sevdiklerine metallica unforgiven geliyor' diye anons ederek çaldı. be hey gafil, adam ' benim ben olmama izin vermediniz, sizi hiç affetmeyeceğim' diye yırtınıyo, sen de tutup sevdiklerine atfediyorsun! afferim lan, on numara safsın. ehm, umarım bu itiraftan sonra hala beni seviyorsunuzdur ve sıradaki şarkıyı bana yollarsınız değerli yazar ve okur arkadaşlarım. neyse...

    çok denyoyduk bebeğim, bildiğin gibi değil. ramazan ayında teravihe gider, çıkışta pasajlarda dans eden rapçi bebeleri döverdik. bi de kendi aramızda konuşurduk '' la olum bu ibne repçiler esrar içip birbirlerini s.kiyo. top olum hepsi'' hele abilerimiz daha beterdi; onlar 87 de falan metalci olmuşlardı. saçların arkası uzun, önleri kısa (bkz: saxon stili saç) ve çoğu bıyıklı. görsen sıçarsın gülmekten ama o zamanların glam metal modeli oydu. daracık kotlar falan giyerlerdi.

    neyse işte, bu rap dinleyen, new kids dinleyen bebeler yani biz gün geldi amorphis, pantera falan olduk. heavy metalin bütün türevlerine tuzlukla koşarak saldırdık. okulda bir dönem melodic doom death diye çağrılıp dalga geçildiğim de olmuştur. üniversite olmasaydı ne bok yerdik bilmem. şimdi yaşlandım kafam heavy metal kaldırmıyor, deep purple, led zeppelin, en uç nokta savatage. ezginin günlüğü' nün eski dönemini de hiç bir şeye değişmem diyorum ve hepinize bol müzikli günler diliyorum.
    10 ...