nerde kalmıştık? yazasım yok şu aralar. ama bunu yazmalıyım. yarım kaldı çünkü, neden, nasıllar sıralandı. yazmalıyım. yazmak zorundayım.
evimizde oturuyorum tek başıma. hastaneden yeni çıkmışım, midemin yanması geçmiş. fazla yormuyorum kendimi. bilgisayarın başında takılıyorum, internete giriyorum. arkadaşım da çıkmış hastaneden. ismi uğur, travesti. o da yanıbaşımda. şarkı söylüyor bulaşıkları yıkarken. eve gelen arkadaşlar " bırak yahu biz yıkarız" diyorlar. oturtuyor onları, " kahve içer misin?" diye soruyor bana, " içeriz" diyorum.
güzel her şey. ölümden dönmüşüz, mutluyuz. tek sorun herkese dert anlatmak, " neden?" diye soranlara verecek cevabımız çok, nedenimiz çok çünkü. anlatabiliriz hepsini, " anlatmak istemiyoruz. boşverin" deyip geçiyoruz.
en zoru tuvalete çıkmak sanırım. midemizi yıkadıktan sonra ilaçların etkisini azaltmak için bize hortumla verdikleri ilaç midemizi kazımış, kömür gibi. uğur tuvalete giriyor, çığlıklar geliyor tuvaletten. " uğur noluyo lan?" diyorum, " tuvalete girince anlarsın" diyor. korkuyorum. aslında korkmanın korkusu daha kötü o eylemden. kasıklarıma iğne yapılacağı zaman da korkmuştum, o kadar büyütülecek bir şey değilmiş. burnuma hortum soktuklarında da korkmuştum, geçti. hepsi geçti. çok şükür. şimdi tuvalet sorununu mu halledemeyeceğiz ?
...
uğur işe çıkmak istiyordu. " benim birikmiş param var, idare ederiz ya" dediysem de hastane masrafları belimizi bükmüştü. üniversite hastaneleri pahalı mı oluyormuş? birisi söyleseydi keşke. ersin diye bi arkaşımız vardı, taksici. tüm masrafları ödemiş. ödeyeceğiz dedik, saçmalayın dedi. lakin ödemek şart, ayıp. " tamam uğur, çık abi o zaman" dedim, " ben de çıkıcam gece, borç falan bulmaya çalışıcam. "
uğur gece dışarı çıktı, her zamanki yerinde duruyor. ben de çıktım, bildiğim barlara gittim, sevdiğim erkeklerle konuştum. iş bulmam lazımdı, nolursa artık. farketmez. eski bir arkadaşımı gördüm, yanına gidip sohbet ettim. " bir dergi var" dedi...
sabah 5' te eve geldiğimde uğur uyuyordu. erken gelmişti. üstümü çıkarıp duşa girdim. tekli koltukta öyle uyuyakalmışım...
...
ertesi gün uğur' u son kez göreceğimi bilmiyordum. gece olmuştu, evden çıkmamıştık. playstation oynadık biraz, yemek yedik, geçmiş olsuna gelen misafirleri ağırladık. gece " ben de seninle geleyim uğur, barda takılırım. çıkışta buluşuruz" dedim. beraber çıktık evden, beni bara bıraktı. yüz dolar vardı cebimde, sabaha kadar bitiricektim hepsini. " bu gece içmek istiyorum, doktor umrumda değil, kafam güzel olsun yeter"
çabuk geçti zaman barda. kafam ağrıyordu. dışarı çıkıp hava alırım dedim, hem uğur' u da görürüm. dışarı çıkıp bi sigara yaktım, bi sigara daha. şarkı söylemeyi özlemiştim, şarkı söylüyordum. uğur' un iş yerine yaklaştığımda ileride bir hareket gördüm...
o anı anlatamam, o korkuyu, o umut etmeyi, o insanın kendini kötü bir şey olmamıştır fikrine inandırma çaresizliğini... ne kötüdür insanın korkması, korku karşısında ne çaresiziz. allah' a sığınıyoruz hemen, allah' ın karşısına geçecek yüzümüz olmasa bile...
nasıl koştum, nasıl korkuyla geldim oraya bilmiyorum. 4- 5 kişi vardı yanına, etrafta bir panik... gittiğimde uğur' umu gördüm. yerde uzanmış kanlar içinde. kasıklarından kanlar fışkırıyor...
etrafta insanlar var az da olsa, kimse müdahale etmiyor. soğukkanlıyım ama kan... çok kötü, etraf kan, hala geliyor kan, hep kan... " uğur dayan, uğur gitme mına koyim..." diyorum. uğur' un yüzüne bakıyorum, rengi değişmiş, çok kötü, çok paniğim... kimseye yaşatmasın allah böyle bir anı, kimseye...
elim ayağım dolanıyor, panik oluyorum. korkuyorum... kendime gelmem lazım, bir şeyler yapmam lazım, ağlıyorum... yapabildiğim tek şey o. " noluyor, neden kan fışkırıyor? vuruldu mu? offf." elimle bastırıyorum kasıklarını uğur' un, yüzüne eğilip " gitme kardeşim" diyorum, " bırakma beni..."
ağlıyorum deliler gibi, ağlıyorum kardeşimin başında. kimse bir şey yapmıyor. sadece ikimiz varız o an, sadece uğur ve ben.
telefonumu çıkarıyorum cebimden. uğur' un başı kucağımda rengi gitmiş iyice... ersin' i arıyorum...
hatırlamıyorum fazla. ne ara geldi ersin, ne ara bindirdik arabaya. o panik, o çaresizlik... sadece sarıldım uğur' uma... " aradım ersin' i, geliyor. az dayan kardeşim..." diyorum. ağlıyorum, kusmam geliyor. üstüm kan olmuş, yerler kan...
bi kadın geliyor yanımıza. elindeki suyu eline döküp uğur' un suratını siliyor. " iyi bastır yarayı" diyor bana, ambulansı arıyor. gözyaşlarımı siliyorum. uğur' un yarasını bastırıyorum elimle. elim kıpkırmızı, elim kan...
ersin geliyor ambulanstan önce, uğur' un renk gitmiş, ersin ile taksisine bindiriyorum uğur' u. kadın orda kalıyor, teşekkür bile edemiyorum. görmüyorum onu bir daha.
...
takside panik yok üstümde, kafam güzel sanki, o kadar içmedim ama sarhoşum, umrumda değil, ağlamıyorum bile artık. uğur' un canı gitmiş bedeninden, bedeni soğuk, suratı renksiz. ersin " noldu" diyor, " bilmiyorum" diyorum. uğur' un suratına bakıyorum, gözümden yaşlar akıyor tekrar... ersin diyorum, ersin...
uğur can vermiş kucağımda, inanmıyorum. ruhu kucağımdayken terketmiş bedenini... bilmiyorum terkettiğini hastaneye gidene kadar. öpüyorum yanağını, uğur orda bile değilmiş oysaki. başını bastırıyorum göğsüme, uğur yokmuş. hiç varolmamış ki zaten uğur, hiç kimse yokmuş cenazesini alacak. hiç yaşamamış uğur, ben okşuyorum yanağını oysa. elim kan olmuş, kan kurumuş elimde. kıpkırmızı bir el ile okşuyorum yanağını...
sedyeye yatırdıklarında canı yokmuş bedeninde. doktor söylüyor sonradan.
evimize bırakıyor ersin beni, ağlamıyorum artık. ruya gibi her şey, " dün tahmin edebilir miydik böyle olacağını..."
ev sessiz, yalnızım evde. banyoya giriyorum, ağlıyorum deliler gibi. vücudumdaki izlere bakıyorum, karnımdaki bıçak izine, bacağımdaki yanık izine... ağlıyorum. ilk defa yalnız hissediyorum kendimi. ilk defa tekim, korkuyorum. uğur yok artık, param yok, evimiz olmayacak bi süre sonra... uğur yok, ben yokum...
...
uğur' un cenazesi kalıyor hastanede. ailesi almıyor, işlemler, evraklar... " arkadaşlarıyız biz, benden başka kimsesi yok uğur' un..."