"Ama geçen yüzyıllarda fakirliğe katlanmak, her türlü yokluk ve yoksulluğu sineye çekmek bir erdem sayılıyordu. O zamanlar kanaat tükenmez bir hazine olarak biliniyordu. Bu görüş açısından ülkenin zengin olması demek, işsizliği ve yoksulluğu ortadan kaldırmak demek değil; tüm vatandaşları yoksulluğa yatkınlaştırmak, hatta yoksulluğu bir mutluluk kaynağı olarak belletmekti. Devletin eğitim politikası bu nitelikte vatandaş yetiştirmek doğrultusundaydı. Yoksulluktan ve yokluktan yakınmak, Tanrı'ya karşı bir isyan, bir başkaldırma olarak sayılıyordu."