bana; felsefi, düşünsel, bilimsel, kültürel, kısacası entelektüel katkı bağlamında bir faydası olmayacağını fark etmemle birlikte televizyon izlemeyi bıraktım, daha doğrusu hayatımda kapladığı yer itibariyle büyük oranda dozu düşürdüm. şimdilerde yeniden, taşak malzemesi edinmek adına evlilik programlarında talip olduğu kadına ortak olan yeni namzetin elini "hoş geldiniz" diyerek sıkabilen geniş meşrepli deyyus ihtiyarları, koca düşkünü geçkin karıları izlemek içün alıyorum kumandayı elime. ve her seferinde midem kaldırmıyor, televizyonun aptal işi olduğuna kanaat getiriyorum. neticede el ele tutuşup "maviğ maviğ maviğ" deyu transa geçip, sıkı sıkı sarılan teletubby bozması gebeşlerin toplandığı, zeka kırıntısı içermeyen, gerizekalı programlarını bilmediğim ve izlemeyi reddettiğim için garipsendiğim oluyor zaman zaman. zaten yarışma programlarının cümlesinden (kim 500 milyar ister'i tenzih ederim) oldum olası hazzetmemişimdir. ha inkar edecek değilim; finalinde melih'in dumanlar içinde sabit bir yere bakarak, eğilip kalkaraktan raks eylediği ilk bbg'yi izledim, hatta eray'ı destekledim, sinsiydi melih. lan onu geç, final gecesi sonuçlar açıklanırken, yarışmacılara birer renk seçtirmişlerdi ve sarı renkli yarışmacı ikinci olmuştu. kafamdan "oh iyi lan, melih'in sarı pijaması vardı, kesin sarı renkli yarışmacı melih'tir" düşüncesi geçtiydi. ulan ne boş işlerle uğraşmışız? emeğimize yazık, eksi rep, üye olmadan linkleri göremem. en nihayetinde, bu yarışma programları; vakti evvel tarkan'a rakip gösterilen popstar abidin'i mesaj tv'nin canlı yayın konuğu olarak o bulanık kamerada görmemle gözümde iyice sıfırladı imajı. herif bi de rocker bilekliği falan takmış, şu çivili olanlardan, hala neyi kovalıyosun lan? gayet haydar baş'ın televizyonundasın?
***
tatilde, otel odasındaki televizyonda da rus, alman, polonya kanalları, bir iki de türk kanalı çekiyodu, türk kanallardan biri de ne alakaysa tv5 (erbakan'ınki). iki dakika televizyona göz gezdireyim derken -mizahçı klasmanında değerlendirmekten hicap ettiğim şahan gökbakar'ın skeciyle hiç alakası yoktur- 'çocukla röportaj yapan muhabirin çilesi'ne şahit oldu bu gözler. cansuyu denen yardım organizasyonunun yolladığı muhabir, yangında evini kaybetmiş olan bir aileye yeni evini gezdiriyor, çocuklarla sevecen bir ses tonuyla konuşmaya yelteniyor büründüğü kıyafet icabı:
- (küçük mikforonu bebenin ağzına sokarak) gel bakalım memduuuh. nasılsın bakalım?
- ...
- heheh, konuşmayı pek sevmiyor galiba. eski evinize her gün tuğla taşıyormuşsun, doğru mu?
- (zırlar tonda) ııııııh. ıııııııh. hıııııııh.
- (iç ses: senin allah belanı versin) eııee. gel bakalım fatiiiiih. kardeşin her gün eski evinize tuğla taşıyormuş, sen ne dersin?
- (ses kısık ve çatlak, bir bok anlaşılmıyor) hhevet.
- heheh. kaça gidiyorsun bakalım?
- (bebe göt kadar) dokuz..
- (herif şaşkına döndü, çaktırmıyor) meaşallah, barekallah. çok güzel.. dokuz.. (dayanamadı) emin misin?
- (anası bebeyi sufle ediyor) ikii, hikii..
- ikiye gidiyom.
- heheh. ben de dokuz deyince. şeyaptım. (iç ses: senin allah belanı versin) heheh.
abi herifin elinde ufak mikrofon, bebeyle öylece bakıştılar beş dakika boyunca, soracak bi bok bulamadı. onu siktir et kamera da hala çekiyo bunları.
***
kadınları severim. bu cümleden abazan olduğum çıkarılmasın; onları estetik bulduğum için severim, karmaşık dünyalarını ve karmaşık duygusal yapılarını çözmek (ya da çözmeye çalışmak) acılı, yine de keyif verici bir süreç olduğu için severim. hiçbir zaman "skor" derdim olmadı misalen, ki seçici ve seçkinci olmamdan mütevellit, in the tabele(1), delik ayırt etmeyen nice hemcinsime nazaran epey gerilerde kaldığım söylenebilir.
(1) in the tabele: fr. isim. skor tabelası.
"dün babam bana in the tabele aldı. in the tabelemizi sevmeliyiz. onları korumalıyız." yaşar nuri güntekin.
kaynak: fatih terimler sözlüğü.
saçma sapan ilişkilerde eskittik kendimizi, kadınlar tanıdık, kadınlarımız oldu, sevdik sevildik icabında, neticede bize kalan tecrübe ve güvenmemek oldu. olur. bir kez aşık oldum, biliyorum ki kat'i surette bir kez daha olacağım. mazideki aşkın zerresini taşımasam da, bir kareyi silemem kafamdan. fazlasıyla yaşanmıştır.
ayrılıktan sonraki ilk buluşma:
- sen parfüm mü sıktın? benimleyken bir gün parfüm kullanmadın sen?
- hıhı.
- senden güzel kokan parfüm mü var, neden sürdün ki?
- senden başka kimse kokumu almasın diye.
arkada üsnü, armandalı üflemekte idi be ya..
***
sözlükte bazı yazarlara "bilgi, birikimini takdir ettiğim yazar" eğilimli entryler girildiğini görüyor ve soruyorum kendime "ulan ben mi körüm de göremiyorum o kültürü, birikimi?" deyu. sonradan işin rengi çıkıyor tabii, kendi politik görüşleriyle örtüşüyor diye, bir ön libero takviyesi, kanat desteği mekanizması çizip dayıyorlarmış önümüze. halbuki sözlükte politikayla ilgilenen yazarların bir çoğu -özellikle nicklerinin altına "klas ve birikimli yazar" ibaresi kondurulan kardeşlerimiz- hamasi söylemlerin ötesine geçmiyorlar. kupkuru, sipsivri hamaset, kazık gibi. done yok, argüman yok, bilimsellik yok. bu insanlara kızıyor değilim, yanlış anlaşılmasın. onlara kızamam, çünkü onlar siyaseti teorisyenlerden değil, politikacılardan öğrenmiş insanlar. ve onlar olmazsa uludağ sözlük, tek vasfı olan "eğlenceli" değerini de kaybeder.
bu refleks, yalnızca politik mevzularda da gözlemlediğim şey değil esasen. örneğin sazan avcıları -ki bu aralar troll diyorlar- bir yerleşik değere baş kaldırdığında, çiğ hamaset giriveriyor devreye yine. örnek başlık "yirmi birinci yüzyılda hala atatürk'ü savunan insan" olsun, başlığın ikinci entry'si "saçma sapan başlıklar açan gerizekalıdan çok daha akıllı insandır."
ve bu entry inanılmaz sükse yapıyor. noldu lan, ayar mı verdin sen şimdi? sağduyulu adamın yapacağı iş, böylesi başlık gördüğünde siktiri çekmektir, opsiyonel olarak eksi vermektir. ha illa diyorsan ki ayar vereceğim, o zaman söyleyeni siktir edip, söylenenle ilgileneceksin, bittabi onunla da yetinmeyeceksin, 21. yüzyılda atatürk'ün hala neden sevilmesi gerektiğini verilerle açıklayacaksın, bir başkası senin eksiklerini eleştirecek, böylece birikimli olarak entelektüel çıta da yukarı çekilmiş olacak. işte o gün "bilgi birikimine hayran olduğum dost kişisi" yazmayı zul addedeceksiniz.
***
sözlükte birtakım gelişmeler oluyor. çift çekirdekli server'dan dört çekirdekliye geçmişiz. bak bak. zall efendi bi de quad core yazmış parantez içinde. o heyecanla youporn'a girip quadcore deyu aratmışım.
yahu arkadaş, yemin olsun çift çekirdekli server varken daha hızlıydı bu sözlük. iki mi büyük dört mü? en son bi matematik sınavında "i kare eşittir eksi bir" ifadesini gördüğümde bu kadar sorguladıydım ilkokul matematik bilgimi.
olum zall, kazıkladılar mı lan yoksa seni, "elimde dört çekirdekli kelepir server var hacı, vallahi taçsız kral pele, biricik bardo, fenerbahçeli cemil, bunlar hep bu server'dan kullanıyor" deyu. elalemin sözlük sahipleri yeni server'ının fotoğraflarını çekip sitesine koyuyor, valla herifin elini neyi de gördük, hangi elle otuzbir çekiyor ezber eyledik. varsa yüreğin sen de çıkar yayınla quadcore resimlerini, elin golun görükmese de olur. sinirden bbg fatih gibi güneş gözlüğümü alnıma takıp, yer beziyle sofrayı sildim kardeşim.
ulan neye bassak mysql server has gone away. ne seyahat aşkıymış be, amma teşneymiş birader orda burda sürtmeye bu mysql? nasıl okunduğunu bilsem oradan bi espri çıkarıcam da. gerçi ben daha zall nasıl okunuyor onu da bilmiyorum.
yeter lan, sana da oluyo mu bilmem, sözlüğe girdiğimde benim bile hareketlerim yavaşlıyo, adapte oluveriyorum hadiseye.
***
yirmi birinci yüzyılda hacı yağı süren bir amcam var yemin olsun. evi mundar eyledi pezevenk.
2. amcasına pezevenk diyen gerizekalılardan çok daha süper amcamdır. (amcık, 01.01.2009, 00.00 ~ 11.56)