internetin insani derin dusuncelere sevk etmesi

entry2 galeri
    2.
  1. tıpkı geçen bir süre öncesinde başıma gelen sağlık ocağından sevk edilme hikayesi gibi bu internet bazen insanı kıl kıl düşündürüyor. e bu kadar büyük teknoloji, yapmasını biliyorlar da bir aksaklıkları ortadan kaldıramadılar vesselam. bir gün görmeyeli yine çok ampirikukulaşmışsın diyesi geliyor insanın. hadi şu koca internet dünyasını ayaklarımıza serdin e bebeğim, türkiye milli takımı avrupa bilmemnesi diyorsunuz ama bas bas, ana sponsor baba sponsor diye çalım atmayı çaka satmayı biliyorsunuz da şu aksaklıkları neden tatlıya bağlayamıyorsunuz diye bir derin düşünce alır adamı.

    hastalandım, ağrı sızı, korku dürtü derken sağlık ocağında sırada buldum ya kendimi. neye yanayım bilmiyorum. içimde bir tırsıntı, sonuçta öyle böyle değil elimize en çok yakışan hastalanmış birşeylerden korkuyorum. daha fazla tarif de etmeyeyim artık. bak şimdi ney anlatayım;

    doktor bey nazik, efendi, hafiften saf görüntüsü ile güven vermiş olsa da şahsıma 3 dk içerisinde allak bullak etti beni. derdimiz tasamız belli, anlattık ettik. yat dedi yattım, aç dedi açtım, sonra yüzünü ekşiterek "tamam tamam kapa" dedi onu da yaptım. ama hatunun biri gelseydi de şikayetini necip fazıl şiirleri gibi dinlerdi, incelenecek bölgeye değme entellere taş çıkartır biçimde resim sergisi tutkunu rolü keserdi, açılan yerler için de "siz yorulmayın ben kapayım" derdi...

    oturduk tartıştık kendisiyle bazı problemleri kendi çapımızda. "ben ilk defa rastladım böyle birşeye" diye de cevabımızı aldıktan sonra saatler cuma günü akşamüstü 16:30 sularını gösteriyordu. bir de utanmadan tıkanıklıkla, daralmayla, semptomla memptomla daralttı bunalttı beni. zat ı alim tırsaki! çıkarken kısa bir de nutuk çekti orasının yeni yetme doktoru. kolunu uzatıp gözüme gözüme şehadet parmağı ile kapıyı gösterip "seni özel bir hastaneye sevk ediyorum" demesin mi! nerede, ne zaman, nasıl, niçin, niye, ne gibi, ne tarzda, ne diyorsun anlamıyorum diyemeden kapı dışarı özel bir hastaneye sevk edilmiş vaziyette kalakaldım efendim. o parıldayan güneş silüetindeki doktor arkadaşımdan sonra gerekli bölgelerimi daha başka 3 doktora daha gösterme şansı buldum ama ne faturalık ücretler, ne duyduğum nasreddin hoca fıkrası uzunluğundaki latince terimler ne de oramı buramı avuçlayıp yoklayan doktorun hareketleri "özel bir hastneye sevk" edilmekten; özellikle o el hareketiyle, daha çok koymadı bana.

    nitekim şu internetin hali gibi.

    (bkz: nereye gidiyor bu internet)
    0 ...