2. Resûl-i Ekrem’in (s.a.s.) Husûsî Duasına Mazhar Olması
Resûl-i Ekrem’in (s.a.s.) duasına mazhariyet, Ebû Hureyre’nin (r.a.) ilme olan iştiyakı dolayısıyla kazandığı manevî bir fazilettir. Rivayete göre, Ebû Hureyre ve Zeyd b. Sâbit (r.a.) gibi sahabîlerin Mescid-i Nebevî’de dua ve zikirle meşgul oldukları bir esnada, Allah Resûlü (s.a.s.) gelip yanlarına oturmuş ve her birinden dua etmelerini istemişti. Hz. Zeyd ile diğer arkadaşlarının dualarına ‘âmîn’ dedikten sonra, Ebû Hureyre’nin (r.a.): ‘Allah’ım Sen’den bu iki arkadaşımın istediklerini ve ayrıca unutulmayacak bir ilim vermeni istiyorum.’ şeklindeki duasına da ‘âmîn’ diye mukabele etmiştir. Diğerlerinin: ‘Ey Allah’ın Elçisi, biz de unutulmayacak ilim istiyoruz.’ demeleri üzerine, Ebû Hureyre’yi (r.a.) kastederek, ‘Şu Devsli genç sizi geçti.’ (ibn Hacer, el-isâbe, 7/204) diyerek onun bu konudaki arzu ve iştiyakına işaret etmiştir.
3. Hadîsleri Öğrenmeye Büyük Bir iştiyak Duyması
Ebû Hureyre (r.a.), Resûl-i Ekrem’in (s.a.s.) "iman Yemenli, fıkıh Yemenli, hikmet Yemenlidir." (Buhârî, Menâkıb 1; Meğâzî 74; Müslim, imân 82,88-90) sözleriyle ilim ve kültür zenginliğine işaret ettiği Yemen şehrinin kültür havzasında yetişmiş, ilme ve öğrenmeye âşık bir zattı. ilme layık olduğu önem ve değeri verdiği içindir ki, yalnızca birkaç kelime öğrenebilmek maksadıyla günlerini Peygamber’e (s.a.s.) hizmetle geçirmiş, dünya nimetlerine iltifat etmemiştir.
Hz. Ebû Hureyre’nin bir gün: ‘Ey Allah’ın Elçisi, kıyamet gününde senin şefaatine en çok kim layık olacaktır?’ diye sorması üzerine, Resûl-i Ekrem (s.a.s.):
“Ey Ebû Hureyre! Hadîse karşı düşkünlüğünü bildiğim için senden önce hiç kimsenin bana böyle bir hadîsi sormayacağını tahmin etmiştim. Kıyamet gününde şefaatimle bahtiyar olacak en mutlu kimse, tüm kalbiyle veya içten içe ‘Allah’tan başka tanrı yoktur/Lâ ilâhe illallah’ diyen kişidir.” (Buhârî, ilim 33; Rikâk 51)
buyurarak onun hadîse olan iştiyakını takdirle karşılamıştır.
Ebû Hureyre (r.a.) kendini ilme o kadar adamıştı ki, onun hayatta tek bir arzusu vardı, o da ilim taleb etmek ve dinde derinleşmekti (tefakkuh). Bir gün Allah Resûlü (s.a.s.) ganimet taksim ederken, onun taksimata kayıtsız kaldığını görmüş ve: “Sen de arkadaşlarının benden istediği gibi ganimetten istemez misin?” diye sormuş, o da buna, ilme adanmış bir ruh hâliyle şöyle karşılık vermişti: “(Ey Allah’ın Elçisi) benim Sen’den istediğim tek bir şey var, o da Allah’ın sana öğrettiği ilimden bana da öğretmendir.” (ibn Hacer, el-isâbe, 7/203)
Ebû Hureyre (r.a.), ilme ve öğrenmeye karşı oldukça meraklı ve cesurdu. Öyle ki, başkalarının Hz. Peygamber’e (s.a.s.) sormaya cesaret edemedikleri şeyleri rahatlıkla sorar ve aldığı cevapları başkalarına ulaştırmak için muhafaza ederdi. Vahiy kâtiplerinden Übey b. Ka’b (r.a.) buna şöyle işaret etmiştir: “Ebû Hureyre Peygamber (s.a.s.)’in karşısında oldukça cesaretliydi. Bizim soramadıklarımızı hiç çekinmeden ona sorardı.” (ibn Hacer, el-isâbe, 7/202) Kendinden önce Müslüman olmuş sahabilere de sorar, onların ilminden de faydalanırdı. O, sonsuz bir ilim ve irfan hazinesiydi. Talebelerine kimi zaman şöyle derdi: “Ebû Hureyre’nin daha ne (ilim dolu) keseleri var ki, onları henüz açmamıştır.” Ebû Saîd el-Hudrî (r.a.) da, onun hakkında: ‘Ebû Hureyre âdeta ilim dolu bir kaptı’ demiştir. (Zehebî, Siyer, 2/596).