Bu sınıfı teşkil edenler, ortada kalmış çocuklar ile evden kovulan çocuklardır.
Bunların başlarını sokacakları ve oturacakları yerleri ve koruyucuları olmadığı için sokakta kalırlardı. Merhametli ve iyiliksever hamam sahipleri bu çocukları kış günleri hamamların külhan mahalline kabul ederek kışı geçirmelerine izin verirler, çocuklar da böylece korunmuş olurlardı. Bu gibi külhanlara kabul edilip yatıp kalkmalarına izin verilenlerin uyacakları kural şuydu: Kıdemliler, yani en eskiler, külhanın ateş konulan yerinin pek yakınına pöstekilerini serip yatarlardı. Diğerleri de kıdem derecelerine göre yer alır, en yenileri bu tertibe göre külhan kapsının yakınına kadar yayılırlardı. Bu çocuklar hamama kütükleri parasız taşırlar, külhandan çıkarılıp bir köşeye biriktirilen ocak külünü nöbetleşe dışarı atar, ortalığı temizlerlerdi.
Külhanbeylerinin kış günlerini geçirdikleri külhanlar arasında en kalabalığı ve çeşitli vukuatı dolayısıyla en ünlüsü Gedikpaşa Hamamı idi. Bunlar 'Gedikpaşa külhanından çıkma' diye ayrıca şöhret salmışlardı.
Külhanbeyleri yazları genellikle külhanlarını terk eder, pöstekilerini alır, sahillerde ve daha çok 'Yenikapı', 'Kumkapı', 'Çatladıkapı', 'Unkapanı', 'Salıpazarı', 'Fındıklı', 'Üsküdar', 'Samatya' gibi odun yığınları bulunan yerlere dağılırlar, geceleri odun yığınları üstünde yatarlardı. Bunların büyükleri gündüzleri istanbul'un pazar kurulan yerlerine giderek arka küfesiyle onun bunun aldığı sebzeleri evlerine götürür, yaşı küçük olanlar da hanım ve efendilerin eşya bohçalarını taşır, 5-10 para alarak geçinirlerdi.
Bunların içlerinde güçlü, kuvvetli, çevik ve hızlı olanlarından bazıları mahalle tulumbacılarıyla ilişki kurar ve mahallelerdeki tulumbacı koğuşlarına alınır, yangına gider, toplanan bahşişlerden pay alırlardı. Zaten tulumbacıların çoğunu bu sınıf teşkil ederdi.
Külhanbeylerinin eskiden aralarında kullandıkları kendilerine mahsus tabirleri vardı. Ayrı ses ve edayla konuşma tarzlarından dolayı halk arasına külhanbeyi tabiri ve külhanbeyi ağzı diye de adlandırılırlardı. Bu tarz, külhanbeyi sınıfından olanlarla mahalle tulumbacıları arasında konuşulur, sesler basıkça ve boğazdan çıkarılırdı. Külhanbeyi terimleri zamanımıza kadar devam ede gelmiş olup halen bıçkın ağzı denmektedir.