Damla bana tırnak uçlarıma kadar mutsuz olmak nasıl bir duygu onu tattırmıştı, damla gibi kadınlar ulaşılmazdı zira her yani tel örgülerle kapalıydı. Dokununca elin ayağın kanıyordu. Bense hiçbir zaman zili çalıp nazikçe izin isteme konumunda değildim.
Çünkü o zil çoktan akordan çıkmıştı, dokunsam hem beni elektrik çarpıyor hem damlaya kulaklarını kanatırcasına gürültü veriyordu. Bense ne o zile basmaktan vazgeçiyordum, ne bu tel örgülerde her yanımı paramparça etmekten. her yanım yara izi olmuştu.
Hangisi daha acısız olurdu zile basıp kaçarken şehirli bir çocuk gibi yitip gitmek mi, tel örgülerde köylü bir çocuk gibi sevdiği meyveye ulaşmaya çalışırken yitip gitmek mi? hangisi? Damlanin hiç mi suçu yoktu? Neden tel örgü çekmişti ki? Ama olmuştu, biz sevdiğimiz meyveye ulaşmak isterken çocuklar gelin alın istediğiniz kadar zaten çürüyüp gidiyor bunlar dalında, diyen insanlar. Ulan hem kim kırmıştı ki bu zili? Ben kırmadım, o kırdı, hayır o kırdı, hayır o kırdı, o kırdı… kim kırdı ulan?
Sen de amma meraklıymışsın yasak meyveye, yok mu anan baban senin? Alsındı sana bi’ kilo elma, armut her neyse. Hem öğrenmedin mi sen ailenden başkalarının bahçesine izinsiz girmeye çalışmamayı? Aptal siktir git, rahatsız etme, rahat bırak insanları…