ford focus almıştım, aylık taksiti olan 157 lirayı ödeyebilmek için çok uğraşıyordum..
sert bir kış olmuştu..
vay efendim bilgisayarlar çalışmayacak, banka hesapları bilmem ne olacak diye yaygara koparmışlardı, bi halt da olmadı.. ulan, bilgisayar dediğin zaten pentium 2 550... hesap makinesi gibi bişey.. her tarafı bozulsa ne olur, bozulmasa ne olur..
hala aiwa walkman'ler piyasaydı.. doğubank'tan kapmıştım bir tane..
mimarlık fakültesinde arazi fotoğraflamak için bir adet dijital fotoğraf makinesi almıştım (on board değildi o zamanlar).. adam bana 2 megapixel bir makine verdi.. son teknoloji oymuş.. "3-4 mp yok mu, arsayı uzaktan fotoğraflayacağım" dedim, "arsa ayda mı, naapacan 4 mp'yi" dedi.. bu arada hubble teleskobunun üstündeki kamera 12 megapikseldi cidden... dolayısıyla adama atar yapmaya lüzum görmedim..
derya şensoy kızlarıyla bizim fakülteye geldi... çocuklar ilkokula ya gidiyorlardı, ya gitmiyorlardı..
geceleri age of atardık...
le-manyak diye bir dergi vardı.. siz bilmezsiniz.. biz, çizgi roman denilen şeyin altın çağını yaşadık.. o dergiyle..
bu arada, o vakitler sahaflarda çıkmama huyum da gelişmişti.. şimdilerde piyasada pek görünmeyen abdülcanbaz gibi çizgi roman serileri veya bazı nadir basım kitapları, biraz hallice bir öğrenci bütçesiyle haftadan haftaya alabiliyordum..
2000 gelmeden önce, istanbul hilton'un çatısına, uzaktan görülebilecek bir biçimde geri sayım tabelası koydular.. her gün, bir gün eksitilirdi.. izlerdik "aaa, 50 kalmış, aaaa bilmem ne" diye..