o tuz'lu yaş'lar
annem haklıydı sevgilim en başından beri..
sen kalbimi çalan organ mafyası,
ben edepsiz öpüşme meraklısı..
ve o kadar çok dert etmiştik özlemeyi,
söylemek yersiz yurtsuz kalıyordu,
kaçıyordu dudaklarımızdan içeriye.
o sabah otel odasında mum yanarken
hayır karanlık olmasa bile tüketirken biz
tenin elimde ben rengi bir şehvetle
sanki gezmeye çıkmış yıllardır bildiği
yine de her sabah özlediğini fark ettiği
o ince iz'li patikaları gezme hevesinde
geziniyordu parmakların avucumda..
haklısın dikkatini cekmemesi normaldi
çünkü annemin avcuna yüzü kadar uzaktın
ve anlamamıştın
fark etmemiştin belki de..
bak şimdi anlatıyorum sana, iyi dinle..
annemin avcunda da varmış aynı ömür çizgisi
el falında yazarmış o çatlağın ömüre ezgisi
ve uzun ince çizginin ortası kopuk olursa,
iki ayrı çizgi gibi durursaymış avcunun ortasında
bir büyük acı beklermiş otuz yaşlarında
o elin sahibini, hayat yorgunluğunda..
annem kaybetmiş o adam'ı, o tuz'lu yaş'larda..
ki gözyaşı der insanoğlu buna..
aynı yaşlı kırışık yüzlü falcı bakmıştı bana
yüzüme değil aslında, sadece sol avcuma,
kalbimin bulunduğu yana, çok acı'yanıma..
şimdi ben o falcı mahmurlu keder ile
bakıyorum da takvimin buruk yüzüne,
otuzumdan çıkarınca bugünkü yaşımı
on iki kalıyor geriye..
sanki parçalanıyor bütün yüreğim şimdiden..
hiç söyleyemedim, hiç anlatamadım sana,
bilemedim çünkü anlar mısın ne derin acıdır
o'tuz'lu yaş'ları dökmek..