Gözlerinizi kapatın ve hayal edin.
Kürşadın 40 yoldaşından birisiniz.
Vey Irmağında kıyısında ölüm sizi bulacak.
Ama ne ölüm...
Türk Budunu esir olmasın, özgür kılınsın diye feda edilen 41 candan biri sizsiniz...
Bozkurtların Ölümü romanında Kıraç Ata Bögü Alp'e şöyle bir kehanette bulunmuştu.
"- Yağmur yağıyor… Irmağın kıyısında dövüşüyorsunuz… Budun kurtuluyor… Adınız unutulmayacak…
1300 yıllık ölümden sonra dirileceksiniz… Acunun batımına dek adınız gönüllerde kalacak…"
Evet, isimler kitapta geçiyor ve bu tarihi olayın bir kurgusu romanlaştırılmış.
Ama o 41 kişinin hikayesi daha ne kadar farklı olabilir?
Kürşad ihtilalini romanlaştıran Hüseyin Nihal Atsız'ın Bozkurtların Ölümü romanında geçen Kürşad'ın ölümü..
Kür Şad hiç söz etmeden gelenlere doğru at saldı. Dokuz arkadaşı da öyle yaptılar. Karanlıkta, at
üzerinde sert bir vuruşma başladı. Bu artık son çarpışma idi.
Bögü Alp ileriye atılırken bir an için yine Kıraç Ata’nın sözlerini hatırladı:
- Yağmur yağıyor… Irmağın kıyısında dövüşüyorsunuz… Budun kurtuluyor… Adınız unutulmayacak…
1300 yıllık ölümden sonra dirileceksiniz… Acunun batımına dek adınız gönüllerde kalacak…
Yağmur dinmişti. Rüzgâr da tarihin kırk bir kahramanına oynayacağı oyunu oynadıktan sonra
susmuştu. Bulutların yarısı dağılmış, gece aydınlanmıştı.
Şimdi Kür Şad tek başına kalmıştı. Toluk Tüge kılıçla öldürülmüş, Çıgay Börü at üstünde belinden
kavradığı bir Çinli ile birlikte ırmağa düşmüş, Küçlük de andası Yığaç’ın ölümünden sonra onu vuran
Çinliyi tepelerken can vermişti.
Kür Şad, ölmüş Çinli yığınları üzerinde tek başına Çin kağanlığına karşı vuruşuyordu. Yalın kılıçtı.
Börkü düşmüş, kaftanı parça parça olmuştu. Göğsü açıktı. Göğsünden, alnından, yanaklarından,
boynundan kan sızıyor, fakat o yine vuruşuyor, dövüşüyor, çarpışıyordu.
O şimdi yarı tanrı gibi bir şeydi. Ölümü de başka türlü olmalıydı. Kırk kahraman birer birer düştükten
sonra o hâlâ ayakta idi. Uzun saçları omuzlarında uçuyor, gözleri kıvılcımlar saçıyor, kolu yıldırım
hızıyla kalkıp iniyor, her inişte bir Çinliyi deviriyordu.
En sonra ölüm kızı onun eline bir sağrak sundu. Kür Şad bu acı sağrağı gözünü kırpmadan içti. Atının
yelesine kapandı. Başını dayadı. Sağ elinde kılıç hâlâ sımsıkı duruyor, sol eli sarkıyordu.
Kür Şad ölmüş, fakat attan düşmemişti.
Ölmüş, fakat yenilmemişti…
Yağılar, onun yiğit başını gövdesinden ayırıp Çin kağanına götürdüler. Çin kağanı, bütün saray, bütün
Siganfu ondan tirtir titremişti. Bu titreyiş yalnız Kür Şad’dan değil, onu yetiştiren ırktan geliyordu. Kür
Şad ölümüyle budununu kurtarmıştı.
Delinse yer; çökse gök; yansa, kül olsa dört yan
Yüce dileğe doğru yine yürürüz yayan.
Yıldırımdan, tipiden, kasırgadan yılmıyan;
Ölümle eğlenen tunç yürekli Türkleriz!...
Bu türkü hâlâ göklerde çınlıyor.
Kür Şad ve kırk arkadaşı, aylı kızıl bayrağı bekleyerek hâlâ ufukları gözlüyor… *