Biz ülkücüydük, solcular vardı. O zamanlar yaptığım çok şeyden hayıflanıyorum. Çünkü yok yere birbirimize girerdik. Çok kavga olurdu. Ben Beyazıt’taki üniversitenin merkez binasına kızıl bayrağın çekildiğini hatırlıyorum.
Bütün Türk, Fransız, Rus klasiklerini okudum. Her yıl edebiyatta Nobel kazanan yazarların kitaplarını okurdum. Sinema yok. Tiyatro yok. Hiç gitmedim. istanbul’a gidince ben çok korktum. Çünkü lisede birinciydim. istanbul’a gitmişim. Türkiye’nin en güzel liselerinden insanlar vardı. Robert Koleji’nden adam vardı. “Burada yapabilecek miyim” diye korktum ben. O yüzden bütün gücümle kendimi çalışmaya verdim. Öyle ki, istanbul’da yaşadığım halde etrafımı görmüyordum. Tıbbiye’yi bitirdikten sonra, Mardinli arkadaşlarla “Doktor olduk, hadi gidelim Topkapı Müzesi’ni görelim” dedik. Sultanahmet’ten her gün geçiyorduk. Altı yıl hiç fırsatımız olmamış! Ve Topkapı Müzesi’ne gideceğiz diye Topkapı otobüsüne biniyoruz. Otobüs bizi Topkapı’ya götürüyor. Oradaki adama soruyorsun “Nerede Topkapı Müzesi” diye... “Ben istanbul’un değerini şimdi anladım. Fatih’te oturuyordum. Vefa’yı dünyanın öbür ucunda zannediyordum. Vefa Fatih’in hemen yanında. Bozacılar geliyor ama nereden geliyor bilmiyorum. Çok aşırı yaptım.