Bu adam sabah en nemrut anımı bastırmak için içtiğim acı türk kahvesinin yanındaki lokum gibi. ayılamadığım, ayılmaktan çok uzak olduğum sabah saatlerinde bile telefon/msn vasıtasıyla yüksek desibelli kahkahalarımın sebebi.
bıraktım dedikten sonra insanların ulaşmaya çalışıp ulaşamadığı an, benimle sakızlı markiz ve kahve eşliğinde " 7 yaşındayken... " cümleleri ile taşaklı muhabbet yapan adam. ve o gün anladım ki bu adam ve bilinen josef k uçurumlar arasında farklı insanlardı. aslında o bana oyuncakbulut' un askere gitmeden önce verdiği garantiydi. tabii " ben burdayım, gerçekten güzel olacak " dediği günün ertesi günü defolup gitmesinin acısını çıkarmadım hala.
öyle böyle bu kişi bana uludağ sözlük' ün verdiği 2-3 güzel şeyden biridir. öyle az ki bunlar, o yüzden benim için özeldir.
şimdi de iş hayatına atılmadan önceki son tatilim kendisi. canımız, ciğerimiz, biricik askerimiz, peynir kokulu ayaklı oyuncakbulut' umuzun gelmesi ile belki de aylardır planladığımız şeylere kavuşacağız. işte o gün, uludağ sözlük' e girdiğim için mutlu olabileceğim bir nedenim olacak.
siz, bi bok bilmeden konuşanlar... eylül sonu kulaklarınıza genel bakım yaptırın. çünkü o çınlamalar tecavüzün kaçınılmaz çığlıkları olacaklar. her gecenin ardından güneş doğar ve arkadan konuşulanlar gün yüzüne çıkar. entrika ve yalanlar öyle zayıftır ki fazlaca saklanamazlar. gerçi bilinenler de, paylaşılanlar da kafi bazılarının ne bok olduğunu anlamaya...
ve şimdi o, uzaktan bakarak kahkahalar atan o, şimdi gerçek tarafta. sanallıktan çok uzakta gerçek mutlulukla...
ama bıraktıklarına bakıyorum da görünmüyorlar. öyle gerilemiş ki gözden kaybolmak üzereler. el sallıyorum, dibe batmaları dileğimle...