Seneler seneler evveldi. Bir pazar günü banyomu yapmış televizyon karşısında uzanıyorum. TRT 3 ' te la liga maçı. Spikerin sesi kulağımda. "Ender gelişen osasuna ataklari". Babam yan koltukta uzanmış, annem mutfakta... Ben ise muhtemelen yarın gerçekleşecek sınavı düşünüyorum. Matematik yazilisidir eminim. Annem odaya giriyor ve diğer kanalda şahane pazar var onu izleyelim diyor. Babam kırmayıp açıyor ben ise sinirlenip odama gidiyorum. Yağmurun sesi pencerede. O gün sokakta attığım gollerin pasını veren üst komşu semir değilde Hagi olsaydı keşke düşüncesi. "Hagiden nefis hareketler, ardından müthiş bir pas ve (bkz: yasalmermisiyleyaklasankomiser) topu ağlara gonderiyor...
Sabaha yaklaştıkça dünyanın en berbat eylemi olan okula gitme endişesi sarıyor. Kötü geçerse babama ne derim? Hadi annem beni teselli eder. Ya babam! Kızarsa ya? Acaba 6 numaralı uğurlu Tugay Kerimoğlu formami mi giysem okul uniformasinin altına.
Yıllar ilerledikçe osasuna nin önemini kavramaya başladım. Cabaladikca olmaması ama tekrar çabalamak. Biseyleri çok isteyemedim aslında. Nadiren istedim bazen de hiç... Mesela memlekete dönmeyi istememiştim. Mecburdum dönmeye. Sonrasi beklenen son aslında. Osasuna gibi oldum. Benim benzerim osasunaydi. Nadiren de olsa ayağa kalktım ama hep korktuğum oldu sonunda. Luis Enrique ağlara gönderdi topu. Şimdi annem yok. Mutfaktan gelip şahane pazarı izlemeyecek. Gerçi şahane pazarda yok artikta neyse. Babam yaslandı zaten maçların sonunu getiremeden uyuyakaliyor. Ben ise yakında annem olacağım hatta babam olacağım. Benim çocuğum osasunayi izlemeyecek ve izinden gitmeyecek. Özlemle anıyorum Ender gelişen osasuna ataklarını. Arada bir gol olurdu. Elbet benimde ağlara giden topum olacak. Bekliyorum ve özlüyorum...