Böyle bir pazar günü, zengin yemek ve içkiden dönerken, ağzımı açıp tasarılarımı zorba'ya anlatmaya karar verdim. Ağzı açık beni dinliyor, sabrediyor, yalnız ara sıra, kocaman kafasını sert sert sallıyordu; daha ilk sözlerim üzerine ayılmış, beyni berraklaşmıştı; ben sözümü bitirdiğim zaman, sinirden bıyığının iki telini yoldu.
Zorba kahkahayı bastı, "öyleyse hiç akıllanmayacaksın demektir!"
Ben kızarak direttim.
"Kızma patron. Hayır, hiçbir seye inanmam ben! Eğer inansaydım, tanrıya da, şeytana da inanırdım; bu da büyük bir sorundur. O zaman, işler karışıyor ve başım belaya giriyor, patron."
Sustu.
Takkesini çıkardı, hırsla başını kaşıdı, yolmak istermiş gibi yine bıyıklarını çekti; bir şey söylemek istiyor, ama kendini tutuyordu. Gözucuyla bana baktı, sonra kararını verdi.
"insan canavardır!" Diye bağırdı ve sopasını şiddetle taşlara vurdu. "Büyük canavar! Zatın bunu bilmiyor. Bütün işlerin yolunda gitmiş, ama bir de bana sor. Canavar, diyorum sana! Ona kötülük mü ettin? Senden çekinir ve titrer.
iyilik mi yaptın? Gözlerini oyar...
Aradaki uzaklığı koru patron! insanlara umut verme.
Hepimizin eşit olduğumuzu, hepimizin eşit haklara sahip bulunduğumuzu söyleme; çünkü senin hakkını çiğner, elinden ekmeğini kapar, açlıktan gebermeye bırakırlar seni.
Ben senin iyiliğini isterim, aradaki uzaklığı koru patron!"
Boğulmuş bir halde, "iyi ama, hiçbir şeye inanmaz misin sen?" Dedim.
"Hayır, hiçbir şeye inanmam! Sana kaç kez söyleyeceğim?
Zorba'dan başka hiçbir şey ve hiç kimseye inanmam.
Zorba, ötekilerden iyi olduğu için değil; asla!
O da canavardır.
Zorba'ya inanırım ama.
Çünkü yalnız ona sözüm geçer.
Yalnız onu bilirim.
Bütün ötekiler hayaldir.
Ben, onun gözleriyle görüyor, kulaklarıyla işitiyor, bağırsaklarıyla sindirim yapıyorum.
Bütün ötekiler hayaldir diyorum sana!
Ben ölünce hepsi ölür.
Bütün zorba dünyası güme gider..."