camelot şehrine akan bi nehirin ortasında shalott adasında bir kulede lanetlenmiş hayatıyla yaşayan bir kadın. tek başına, kuledeki penceresinden dışarı bakmamak onun laneti. pencereden dışarısını görebilecek şekilde yerleştirdiği aynasına bakarak gördüklerini dokuyor kumaşlarına, günleri ve geceleri o aynada gördüğü soluk görüntülerden ibaret. ve bir gün!
kral arthur'un şövalyelerinden biri olan lancelot gezintisi esnasında kulenin önüne gelip şarkılar söyler ve evet aynanın görüntüsüne dahil olur. onu ilk gördüğü anda daha shalott leydisi yıldırım aşkına tutulur. lanetine başkaldırıp pencereye doğru koşar ve dışarı bakar. arkasını döndüğünde aynası çatlamıştır anlar ki; laneti sahne almaya başlamıştır.
aşkına kavuşmak için koşarak aşağı inip camelot şehrine yol almak için kayığa biner. o da biliyordur ki bu yolculuk aynı zamanda ölümüne yolculuğudur.
elaine'in yüzünün tasviri tek kelimeyle büyüleyici. ben mest oldum. dokuduğu kumaşlardan birini yanına aldığını da görüyoruz ve eğer biraz yakınlaşırsak o kumaşta şövalyesinin de işli olduğunu görebiliyoruz. hemen önünde üç mum var elaine'in ikisi sönmüş, biri titriyor ve onların ardında bir haç yatıyor. yanan mum bir nevi shalott hanımefendisinin son anlarını tasvir ediyor.
biraz dikkatli bakarsak az önce indiği taş merdivenleri, su üstünde yüzen kurumuş yaprakları ile sonbahar hüznü hissediliyor. belki de biz gözümüzü kırptığımız an o da elinde tuttuğu zinciri bırakıp son yolculuğuna çıkmış olacak..
bu eser aslında bir yorumlama. john wiliam waterhouse. ingiliz yazar alfred lord tennyson'ın the lady of shalott adlı nefis şiirini yorumluyor burada. şiiri dinlemek isteyenler için bunu da bırakıyorum.