yukarıda bir yazar arkadaş ezikliğinden bahsetmiş ve eksilemişler. vahdettin isteseniz de istemeseniz de osmanlı'nın belki de en silik padişahıdır. vahdettin şehzadeyken, mustafa kemal'le almanya ziyareti yapacaklardı. seyahatten önce mustafa kemal paşa ile vahdettin sarayda görüştüler. görüşmenin ardından mustafa kemal paşa, ali naci paşa'ya şöyle demiştir: "Bu zavallı yarın padişah olacaktır, kendisinden ne beklenebilir?"
mustafa kemal'in esas planı vahdettin'i milli mücadele lideri yapmak ve halkı örgütlemekti. vahdettin'le bahsettiğim almanya seyahatinde aralarında şöyle bir konuşma geçti:
"- Ne yapmalıyım?
+ Ben size bir şey söyleyeceğim, hayatımı size ortak edeceğim. Memnun olur musunuz?
- Söyleyiniz.
+ Siz veliaht prenssiniz, neden bütün işlerden uzak kalasınız?
- Ne yapabilirim?
+ Ordu kumandanlığı!
- Hangi ordunun kumandanlığı?
+ 5. ordu kumandanlığını alabilirsiniz. Ben de sizin erkan-ı harbiye reisiniz olurum.
- Bunu bana vermezler!
+ Siz isteyiniz!
- istanbul'a gittiğimde düşüneceğim."
istanbul'a dönüşlerinden bir süre sonra vahdettin tahta geçmiştir. mustafa kemal vahdettin'in huzuruna çıkarak,
"Başkumandanlığı bizzat üstleniniz. Kendinize erkan-ı harbiye reisi tayin ediniz." demiştir.
Vahdettin bu tavsiyeye olumlu bakıp düşüneceğini söylemiştir fakat birkaç gün sonra mustafa kemal paşa'yı yanına çağırıp bazı paşalarla görüştüğünü ve böyle bir şey yapmayacağını söylemiştir.
görüleceği üzere vahdettin kolay manipüle edilen silik bir padişahtı. görüşmelerinde yaverlerinden çok yardım alır ve tanımadığı insanlarla konuşurken gözlerini kapatırdı.
not: tüm bu yazdıklarım 2-3 entry üstteki doğruyu söylemesine rağmen eksilenen arkadaş içindi. bunu da eksileyebilirsiniz ama gerçekler bunlar.
40 bin altın mevzusuna gelirsek tabii ki mustafa kemal'e belli bir ücret ödendi. fakat bunun yarış atlarının satılmasıyla ödenmesi kısmı pek mümkün gözükmüyor. vahdettin'in yarış atları olduğunu hiçbir kaynakta görmedim. o paranın nasıl ödendiği konusunda bir çok iddia var. tarihçilere sormak lazım.
kaynak: f. rıfkı atay (1955). mustafa kemal'in ağzından vahdettin