insanın aklına gecenin kesif kokulu garlarını, terminallerini, hüzünlü, yarı uykulu, kapandıkça iğneler batan nemli gözleri getirir. dilinde pas tadı bırakır.
bekleme sandalyelerinde günün en son seferine alınan bilete bakarak, başın omuzunda tek vücut, tek nefes sessizce saniyelerin, dakikaların kovalandığı anlardan sonra, veda vakti gelince; sarılmanın büyüsünden midir nedir? burnundan gözlerine doğru ince bir sızı yayılırken, aniden gözlerin buğulanıverir. sonra bir taş oturur göğsüne insanın soluğunu kesen... dilinin ucunda söylenecek hiçbir söz bırakmaz uçar, gider hepsi...
ve hangisi daha zordur bilemezsin. pencereden el sallarken her şeye rağmen gülümsemeye çalışmak mı yoksa; yolculuk boyunca üzerine sinen kokuyu yakalayıp, kaçırmamacasına sarılarak, sessizce ağlayıp uyumaya çalışmak mı?