“1
kuşların bakışına göre değişir yeryüzü
sert pençesiyle küfü çizen baykuş
ağacına kendi çapında bir yangın getiren saka
gagasından bir yıldız kaydıran kırlangıç
kuşlara göre değişir yeryüzü
kuşların bakışlarına göre
kanatlarıyla dağıttıkları bulutlara göre
şaştıkları uçurtmaya
ve imrendikleri ökseye göre
2
avlunun ucundaki kayısı ağacından kalktım
pencereden havuza erik fırlatıyordu şen çocuk
evin çatısına doğru yükseldiğimi gördü
gagamı ve tüylerimi tanırdı ama galiba yeniden döneceğimi sandı
oysa ben dönmemek üzere ayrılıyordum
yazların, kışların, yılların avlusundan
böceklerin, çekirdeklerin damından
taşların evinden
ve çocuğun kırılmaz gülüşünden
çünkü beklediğim an gelmişti artık
yolculuk: gökkuşağına
dağla birleştiği noktaya gökkuşağının
neden istiyordum bu yolculuğu, onu bilmiyorum
hem ben yolculuk etmeyi sevmem
uykusuzluk beni yorar
gökyüzü beni korkutur
ama bir şey vardı kayısı ağacında beni iten
ve yağmur kesilince gökkuşağı beni çekiyordu
3
kasabalara göre değişir yeryüzü
sırtında evlerin ağırlığıyla acı çeken dev
ancak tenhada saçlarını uzatır
bana elini uzatır
kuşlara yardım eder
hafiflik sunar
kasabanın kıyısındaki çiftliği geçerken
atmacayı usandıran horoz bana sevgiyle baktı
4
koruda kalmak bir serçeyi bile dinlendirir
koruda dinlenirken çeşitli şeyler düşünür serçe
zümrüdüanka diye bir kuş yoktur
ama ara sıra alacakaranlıktan geçer o kuş
göklerin salyangozudur
geçtiği yolları yaldızla çizer
bunu düşündüm koruda dinlenirken
zümrüdaüankayı seslendirirken tanrı
avucunda ansızın bülbülü görmüştür
sonra kuzgunun üstünde siyahı denemiştir
martının üstüde beyazı
yarasanın üstünde uykuyu
güvercinin üstünde şiiri
kumrunun üstünde ev kadınını
karabatağın altında sisi
kartalın uçuşunda ıslak tepeleri
gagaya cesaretle uyan bir bakışı denemiştir
bunları düşündüm koruda dinlenirken
sonra bazı soruların cevaplarını buldum
heykelleri sığırcıklar için yapar insanlar
(nedense bir sığırcık heykeli yapmayı unuturlar)
duygularıyla haberleşmek için kanarya kullanırlar
görmeden sevmedikleri kuş akbabadır
5
ikindi oluyordu
gökkuşağına varmalıydım akşam olmadan
zaten rüzgar beni bekliyordu havada
yükseldim
bir tilki şaşkınlıkla beni süzdü
nasılsa uçabilen bir tilkiydim ona göre
bir tilki-serçeydim koruya göre
bir serçeydim bana kalırsa
oyalanmak olmazdı
umutsuzluk beni çağırıyordu
6
kelimesini bulmuştum yolculuğumun:
umutsuzluk
7
puhuların, ispinozların, sülünlerin yasını
o ikindi kanat çırparken gördüm
yolculuğum sırasında ezberledim
papağanların kendi dilleriyle yaktıkları ağıtı
keklikler, çulluklar, bıldırcınlar
beyaz bir örtü dokuyorlardı
yıldızların çoğaldığı anda vardım gökkuşağına
katlanmış
bir kovukta belki beni bekliyordu
serçelerin onuruna göre değişir dünya
gagamla ucundan tuttum gökkuşağını
bazı renk kırpıntılarını tarlaların üstüne
çayırların, çalıların, bacaların
bebeklerin, papatyaların üstüne serptim
sonra usulca onu
boydan boya açtım karanlıkta”