kaç gece oldu bilmezsin.
sayamamaktan değil, saymak acıtacağından.
nasıl bir şeydir ki uyku, bazen ona kaçarken, ona kaçıp hayatı kısaltmaya çalışırken; günlerin kısalmasını en çok istediğin zamanlarda o senden kaçar.
koyarsın başını yastığına, kapatırsın gözlerini, beklersin.
beklersin, beklersin, beklersin...
sağa dönersin olmaz, sola dönersin olmaz, yüzüstü yatsan uyunmaz, sırtüstü yatsan uyunmaz, yastığa sarılsan olmaz, üstünü örtsen canın acır, üstün açılsa canın acır. bi terlersin, bi üşürsün... uyuyamazsın işte bazen. uyuyamazsın...
şanslı bir günündeysen ve başardıysan uyumayı, kabuslar başlar bu kez. anlamını bilmediğin, neden gördüğünü çözemediğin, kabus olduğunu bilmenin bilinciyle ağız tadıyla korkamadığın, kabusun kabus olduğunu bile fark edecek kadar kendinde olduğun için kendinden nefret ettiğin zamanlardır bunlar.
uyuyamazsın bir daha. uyuduğun iki saati kar sayarsın. -bazen öyle küçük şeyler teselli olur ki insana, olur olmaz şeylerden şikayet ettiği zamanlar gelir aklına, utanırsın.-
önünde upuzun, kapkaranlık bir gece vardır. hayret edersin, 'uzun muydu bu geceler bu kadar' dersin, 'ne kadar kısa geliyordu halbuki bana...'
gecenin bir yarısı tek başına uyanıksın işte. balkona çıkar bakarsın etrafa, birkaç pencerede ışık görürsün. birileri daha var dersin. kim bilir belki sohbet ediyor orda bi anne-kız, belki ders çalışıyor bi yerde birileri, belki kavga ediyor iki sevgili, belki uykusu kaçmış birinin daha, belki biri daha kabus görmüş, belki birileri ağlıyor o ışık yanan evlerin pencerelerinden bakıp...