sizin hiç yakın arkadaşınız oldu mu? hani şu her şeyinizi çekinmeden paylaştığınız, güzellilkler adına ne varsa komünizanca bölüştüğünüz cinsten... yoldaşım, aslanım diye birbirinize hitap ettiğiniz, gel zaman git zaman artık arkadaş değil kardeş olduğunuz aynı karından dünyaya gelmediğiniz halde. benim bir tane olmuştu vaktiyle...
ankara gardaydım. fatih eksprese biletimi almış altı yıldır görmediğim bu dostumu ziyarete gidiyordum. tren saatini bir kez daha kontrol edip peronlar bölümüne geçtim. trenimi beklemeye başladım. neyse ki çok geçmeden tren geldi. bindim, treni süzmeye, içindeki insanları incelemeye başladım. acaba yanıma güzel kız denk gelmiş midir modunda sapık ergenlerden trene otuz kişi bilet alan geniş ailelere kadar her türlü tipik tren insanı hazır bulunuyordu yolculuk için.
trenin kalkışıyla birlikte düşünmeye başladım eski dostumu. acaba hala aynı mıydı? hayat ondan bir şeyler çalabilmiş miydi benden bacaklarımı çaldığı gibi. o da benim gibi koltuk değneklerine mahkum muydu? yakışıklı sayılırdı. şimdi de öyle miydi? çakır gözlerinin feri sönmüş olabilir miydi? o "uu beybi" suratı pörsümüştü kim bilir. bunun gibi birçok soru türetirken uykuya dalmışım. trenin hareket ederken insana huzur veren sesi de tuz biber olmuş, uyumuşum.
aydın hep garip bir adamdı eskiden beri. biz liseyi yatılı okuduk onunla. sıcak su haftanın bir günü verilirdi, perşembe akşamı... o akşam etüt olmaz herkes banyolara koşardı. biz her normal erkek gibi porno dergilere bakıp otuzbir çekerken aydın bizim saçmaladığımızı düşünür hatta bizi banallıkle suçlardı zaman zaman. banyo günleri sürekli national Geographic okurdu. biz buna anlam veremezdik.
haydar paşa'ya indim uzun yolculuğun sonunda. bir terslik vardı. aydın beni karşılamaya geleceğini söylemişti ama ortalarda görünmüyordu. ben adresini daha önceden aldığım için sora sora evini bulabileceğimi düşündüm ve harekete geçtim. birkaç başarısız denemeden sonra evi tarif edecek zekada biri çıktı da rahat bir nefes aldım. karmaşık duygularla evin yolunu tuttum. aydın beni karşılamaya gelmeyince biraz içerlemiştim ama biz eski arkadaştık ne de olsa, umursadım fazla.
5 katlı bir apartmanda oturuyormuş. boktan bir evdi açıkçası. kapıcıya aydın bey'in dairesi neresi diye sordum, üçüncü kat dedi. merdivenleri koşarak çıktım. kapıya yönelince fark ettim ki çelik kapı açık duruyor. içeriden boğuşma ile hırıltı-gürültü arası sesler işitiliyordu. acaba hırsız mı diye içeri daldım. salonda gördüğüm manzara beni alt üst etti. en yakın arkadaşım aydın Golden Retriever cinsi sarışın bir köpeğe tecavüz ediyordu.
köpeğe öylesine abanmıştı ki köpek can çekişiyordu ben geldiğim sırada. aydın son vuruşlarını da yapınca köpek oracıkta can verdi. ben şoktaydım. bir aydın'ın kanlı iç çamaşırına bir de köpeğe bakıyordum. sonra biraz toparlanıp kendime geldim. cansız yatan itin kafasını çevirdiğimde ise beynimden vurulmuşa döndüm sanki. bu sezen aksu'nun köpeği canoydu. aydın zavallı köpeği alıkoymuş haftalarca hunharca tecavüz etmiş hayvancağıza.
hemen polisi arayıp durumu ekipler amirine izah ettim. aydın hiç konuşmuyor, boş boş bakıyordu. inanamıyordum! en yakın arkadaşım bir animal seks tutkunuydu. bunca zaman cezmi ersöz saflığıyla inanmıştım ben oysa onun dostluğuna, samimiyetine. gözlerimde çisil çisil yaşlarla, bir sonbahar sabahı aydın'ı kendi ellerimle polise teslim ettim. pişman mıyım? asla...