ortak kafayı çizme sebebine sahip insan birliği, benim de uzun süredir dahil olduğum çılgın topluluk.
şu hayatta emin olduğum iki şey var biraderim: biri, vişne suyunun votkadan daha sert olduğu; diğeri ankara'nın dünyanın en sıcak şehri olduğudur. bence. ya bak bence tamam mı? bence!(bu 'bence adamları'nı bilir misin abi? sanki gayet öznel bir önermede bulunmuyormuşçasına, söze 'bence' ekledi diye lafını allah kelamı kabul etmemizi beklerler. ne bileyim misal herif "sigmund freud sapıktır" önermesini "otu boku anamızı sikmek istediğimize getiriyor yau" sığlığında bir analizle temellendirmeye yeltenir, psikoloji bilimine dair açıp da tek kelime okumamış bu ibneye sunduğun karşı argümanlar ya da ekmek arası kütüphane yemiş, freud'a karşıt tez üretmeye çalışırken iki kez düşünen koca koca profesörleri hatırlatman yetersiz ve zavallı kalır bu "bence" kelimesinin karşısında. bence allah belanı versin tokmak.)
halihazırda ülkemizde yaşanmakta olan çöl sıcakları bir kez daha kafa kayışımın kopmasına sebebiyet verince, anılara, geçmiş günlere dönüverdim dostlarım, sıcaktan delirdiğim ve çevredeki herkesin bu müzikale ortak olduğu o günlere...
bir şeylerin saçma gideceği günün başlangıcından belliydi baba. vakti evvel bi cuma namazına gittim, biraz da geç kalmışım, bir kısım cemaat caminin dışında kalmış, dışarıya bir şey sermişler onun üzerinde oturuyorlar. bana da bi götlük yer açtılar yalnız, ortamda güneş resmen arkadan sarılıp sıkıyo. yetmezmiş gibi imam da bir uzattı arkadaş, lan kısa kes bitsin gidek, noluyo sen uzatınca daha mı sevap, diyanet'ten altın kuran mı veriyorlar sana? ayrıca o yere serdikleri şey de plastik mi, hasır mı ne bok olduğu belli değil, güneşi yedikçe kavruluyor, secdeden kafayı kaldırdığımızda eriyip alnımızdan sünüyor falan. lan ben bu namazı kılmasam cehennemde yanacaktım di mi? e bu cehennemden daha beter, cehennemde yok lan bu işkence. neyse, duaları unuttuğumdan mıdır nedir, benim namaz bittiğinde o hasırın üstünde kimse kalmamıştı arkadaş. kendimi duyarlı bi vatandaş gibi domala domala hasırı toplarken buldum ve napıyorum lan ben diyerek bıraktım, sinsi sinsi kaçacakken küçükken yaramazlık yaptığımda anneannemin çıkardığı -bastırarak- "euzubillahimin..." sesi tonuyla "camiye yardııım.. hııı?" deyu tehdit etti beni para toplayan başına güneş geçmiş bi moruk, "noluyö o hasır orda, söylerim bak, hocaaaam, -bi bana bi caminin içine bakarak- ııı hocaaam, -cümlenin sonuna gittikçe sessizleştirerek- enis hasırı toplamıyoo. bak söylerim bak" dercesine. ayakkabılarımın topuğuna basıp, ceylan gibi sekip bi yandan ayakkabıyı topuğumla iterek giymeye çalışıp kaçarken "sus sus dayı, şşşt ben cami yaptırcam sonra, söz bak vallaha, sen şeyapma şimdilik" dedim bir yandan da. tamamen paranoyamın eseri de olabilir bunlar. özellikle hasır(bi kere daha kullanıyım dedim şu lafı).
eve döndükten sonra bir telefon aldım, istanbul'dan bi arkadaşım:
- alo? noldu lan?
- enis, ankara'ya gelmek üzereyim ben. evdesin değil mi, bir saat kadar sonra oradayım.
- tamam lan evdeyim. hayırdır abi?
- hiç iyi değilim enis. hande'yle ayrıldık. bittiğine gerçekten inanamıyorum. oysa ki ne de güzel günlerimiz geçmişti onunla.
- tamam lan tamam, gel konuşuruz ben evdeyim.
abi taşak geçmeyim geçmeyim diyorum da, yaldır yaldır söverek konuşan herif trt spikeri zafer kiraz moduna girmiş, "oysa ki" falan diyo lan. ya kızdan ayrıldığından çizmiş kafayı, ya sıcaktan. bence sıcaktan. ya bak bence tamam mı!
adamın alkolle başı hoş olmadığından götürüp bi sofra da kuramıyoruz, sabah akşam aşık muhabbeti çek artık. neyse birader, adam yıllık iznini gompile kullandığından ankara'da tanıdık doktordan rapor alacakmış, hastaneye gidelim dedi, gittik. arkadaşım imzaydı, damgaydı, masaaltından saksoydu, işlerini hallederken ben hastanenin koltuklarına oturdum. yalnız koltuklar ne akla hizmetse deri arkadaş. lan tamam görüntü şık, eyvallah da, senin deri koltuk dediğin yazları kurak ve yağışlı, kışları soğuk ve maki. ayıptır.
arkadaşımın işleri uzadıkça uzuyordu, arada bi benim bulunduğum katta elinde bi kağıtla telaşlı telaşlı yürüyor, her beni görüşünde de ne sikime dermansa el falan sallıyordu. ben sıkıntıdan deri koltuğa yapışmışken, bi temizlikçi teyze yerleri masaları falan temizleye temizleye geliyor. yalnız karı o kadar sevimli ki, şişe dibi gözlükleri var, kısa boylu, şişman falan, sıcaktan pişmiş, terleye terleye geliyor. yaşlılardan ve çocuklardan zerrece hazzetmeyen biri olarak ben bile sevdim abi karıyı. yaklaştı yanıma:
- yavrım iki dakka şo yanlı geç de ben şu koltuğun altını bi siliverim
- (sevimli sevimli görünce, dur dedim oynayım az şununla) tabii teyze. aha kalkamıyom teyze, yapışmışım koltuğa
- şo yanlı geç de yavrım bi altını şeyapıyım, sen yine geç buraya
- teyze terbiyesiz evladıyım ki kalkamıyom yapıştım
- (söylene söylene giderek) amaaan. ne eğleniyon benle? ben de böyle işte çıyanınan yılanınan ağşamaca
- (peşinden gidip yakalayarak) hahah ya teyze takılıyom ben sana ya, hadi kalktım gel hadi.
- amaan yavrım allah belanı versin işte. allah da senin belanı versin yavrım ben bişey demiyom ki
- ahaha ya teyze ne bela okuyon ya mübarek gün?
- amaan işte.
- ne aman?
- amaan git.
abi karı tribi diye bişey var ya resmen. 17 yaşındayken de sevgilim "giit, istemiyorum işteee" diyodu, karı nuh nebi'den kalmış en az iki yüz üç yüzü var, hala "aman git işte" tribi atıyo.
arkadaşım işini bitirdikten sonra "abi şimdi ankara'ya geleceğimi babamlara söyledim, babaannem amcam falan da biliyo, bi onlara gidelim mi yemek falan yeriz" gibi hayati bi cümle kurdu. en son "lan oğlum benim ne işim var senin babaannende bilmem nerde" falan dediğimi hatırlarken, çiğiltepe diye bi yerde, bi bahçede yemek sofrasında buldum kendimi. yemek yerken, bahçeye saçları sarıya boyanmış orta yaşlı bi kadın "amaaan naime apla bek sıcak bek bek" diyerek girdi, karşıma oturdu. hani orta yaşlı varoş sarışınlarını bilir misin, çalışmayan varoş kadınının aksine ya odacıdır ssk'da neyi ya da bi sağlık ocağında emektar hemşire falan. nispeten bakımlı olmayı görev addeder, hah karı aynen bu model.
gözüm dönmüş şekilde yemeğe yumulmuşken, bi anda kafamda bi öpücükle irkildim, "ohhh maşşallah maşşallah bek de güzel zozuk naime aplaa" diyo aynı dudaklar. bazı doğu ve güney illerinde ç ve c harflerini söylemezler, z şeklinde telaffuz ederler, ahmet selçuk ilkan gibi(ben yakılazak adammısım), kafamı öpen karı da -ki kendisi az evvel karşımda otururken ne ara kalkıp kafamı yaladı bilmiyorum- aynen böyle konuşuyo, "yok yok diğeri benim torun" lafını duyunca bi de üstüme abanıp benim arkadaşı da öptü. lan şunlar benim için direkt vukuat sebebi de, hem karı bariz yemiş kafayı anlıyorum, hem de hadise üzerine gülme krizine girmişim. karılar "biz de zok kız var zanım, savzı kızımız vaaar" deyu iki saat bize karı beğendiler, arkadaşım ağlamaklıydı.
fark ettiysen aziz ve muhterem dostum hikayedeki herkes kafayı yemiş ve bu kafayı yemişlerin hepsinin ortak şikayeti sıcak havalardı. biliyorum, gözlerin kapalı, dudağını ısırıp kafanı bir sağa bir sola sallayarak yavaş yavaş alkışlıyorsun şu an beni(entel alkışı), "ben de sizdenim, ben de sıcaktan yedim kafayı, ben de" diyorsun, biliyorum.
o değil de harbi çok sıcak lan. mikail bi yağmur ayarlasan ankara'ya. he? hazreti mikail. hazreti mikail aleyhisselam. bak cumaya falan da gittim diyorum. yok mu yağmur? yıldırım geliyo mu diyosun. hehheh çok seviyorum yau, nasıl böyle birtakım şakalar. hehheh valla. yeminle maykıl koyucam yau çocuğumun adını.