yaş daha 11-12. cicilerimi giydim, ışıklı, kırmızı, kocaman spor saatimi koluma taktım, ablamın peşinden koşarak dışarı çıktım. malum küçükken ablamın kuyruğu olmak en büyük zevkimdi. yolda ablamla itişe kakışa yürürken omzuma birinin dokunduğunu hissettim. hangi arada biri yürüdü arkamdan, nasıl bu kadar yaklaştı farketmediğimden önce irkildim tabi. herkesin dilinde de bir sapık var o ara, sözde mahalleye dadanmış, korkuyorum zaten. neyse sonra dönüp bir baktım, 18 lerinde bir genç işaretlerle bir şeyler anlatmaya çalışıyor. ilk anlattığı ve benim anladığım şey çocuğun sağır ve dilsiz olduğuydu. sonra gözünü en başta bahsettiğim saatime dikti. korkuma korku kattım saatim elden gidecek diye. ablam dürttü o ara "kızım söylesene saati, saati soruyor" diye. niye bu kadar korktuğumu anlamamıştım ama saati bile bulanık görüyordum korkudan. boğazıma düğümlenmiş bir sesle 12 yi 20 geçiyor diyebildim zorla. çocuk kulağını gösterdi duymadığını anlatmak için. bir taraftan çocuğu ve hareketlerini incelerken diğer taraftan da titreye titreye kolumu uzattım ve gösterdim saati. ondan sonra olan oldu zaten. çocuk önce pis bir sırıtış attı, sonra "çok teşekkür ederim" deyip uzaklaştı. o kadar korktuğuma mı yanayım, güpegündüz kandırıldığıma mı, yoksa sanki o an yanımda değilmiş gibi günlerce benimle dalga geçen ablama malzeme olduğuma mı bilemedim.