-ettiren şarkı olarak tanımlanmasının mümkün olmadığı eser, notaların sevişmesi.
ilk dinlediğim zamanı hatırlıyorum da şarkı bitince kalakalmıştım şöyle 20 30 saniye falan. anlamaya, idrak etmeye çalışıyordum demin başımdan ne geçtiğini. ayaklarıma bakıyordum çünkü yere basıp basmadığımdan bile emin değildim, üşüyordum, titriyordum, tek farkında olduğum buydu.
ne zaman dinlense insanın tüyleri diken diken olur, olan/olmayan sevgili için ağlanılır ve ne kadar zavallı olduğunu söyler şarkı sana. sen boş boş önüne bakarsın. gözbebeklerin yere doğru kayar yavaşca, derken gözyaşlarını tutamaz olursun. sesin titrer, etrafı bulanık görmeye başlarsın...ve pat...ilk gözyaşın yere düşmüştür bile...tıpkı senin de 3.42 dakika sonra yere düşeceğin gibi.
hayatı anlatır bu şarkı sana, içini sen doldurursun. şarkı enstrümanteldir. çünkü hiçbir dil tam olarak tarif edemez "ruhun sesini". sana sadece seninle alay eden notaları dinlemek düşer.
yüreğini dağlar o delay'li tapping'ler. allah'ın cezası iki gitarın ruhunu nasıl da boğabileceğini gösterirler. iki ozanın atışması gibi. "ben dinleyeni mahvedicem", "hayır ben", "hayır ben", "buldum ikimiz de".
derken bir çığlık duyulur. şarkı haykıran bir gitar sesi ile bitmiştir, sen de bitersin, ama hevesle tekrar dinlemek istersin. mazoşistlik bu olsa gerek...üşümenin verdiği tat...ağlamanın verdiği huzur.
Immune you become a war to be won the soul of a voice.
Let the "voice of the soul" be free.