orta sınıf mizahı ve intihal

entry3 galeri
    1.
  1. mevzuya geçiş yapmadan evvel, tanımla ilgili bir açıklama yapalım, cefakar gammazlarımız da uzun bir yazıda tanım aramak gayretine girip yorulmasınlar; tanım, yazının içeriğinde halihazırda bulunmaktadır. bir entry'mi tanım içermediği gerekçesiyle ispiyonladığını özel mesaj yoluyla bildiren bir gammazımızın ispiyonladığı entry üzerinden, konuyla da örtüşmesi bakımından benzeri örnek vermem gerekirse, sonu "süreci" olan bir başlık açtığımda; entry içeriği, bir süreci ifade ediyor ve bahsolunan süreç evrelerle ele alınmışsa, onda; başlığı gerizekalıya anlatır gibi tanımlayan, -dir ve türevi eklerle çekimlenmiş yüklem aramak gereksizdir. üstelik bu kitabi bir yaklaşım bile olamamaktadır, çünkü sözlük formatı tanıma ihtiyaç duyar, eklere değil.(bu paragrafı yazı bittikten sonra yazdım lan.)

    önuyarı: entry uzundur ve baştan sona analiz içerir.

    öncelikle orta sınıfın ne olduğuna dair kısa bir açıklama yaparak mevzuya girişi yapalım. orta sınıfın, dünyanın kapitalist evrimleşme süreci öncesinde mi, yoksa halihazırda yine içinde bulunduğumuz süreç dahilinde/son tahlilde mi orta çıktığı, marksist ya da liberal hangi teorisyen fraksiyonda olursa olsun tartışılagelmekte. benim gayet subjektif öngörülerime göre ise kapitalizmin olgunlaşması ile ortaya çıkmış ve kapitalizmin iskeletini ya da en önemli sacayağını oluşturmuştur. öyledir çünkü gelir dağılımına nazar eylediğimiz vakit; ne fakir kadar fakir ne de zengin kadar zengin olmayan; fakirin dahil olmak için çaba gösterdiği, zenginin ayak işlerini yürütmesi için bir görevlisi gibi davrandığı (ki bu apaçık çıkar/alan razı veren razı ilişkisi esasına dayanır), bununla da yetinmeyip ürününün ya da vereceği hizmetin hedef kitlesi olarak gördüğü bir denge sınıfı olarak karşımıza çıkar. ve bu adamlar türkiye'de çoğunluğu oluşturur. işte tam olarak bu sebepten, orta sınıfa sen de dahil olduğun için, ben de dahil olduğum için mizah malzemesi boldur ve kalitesine bağlı olarak geri bildirim alma olasılığı yüksektir.

    orta sınıf mizahının sırtını dayadığı yer şurasıdır; rutine bağladığımız davranışlarımız ya da her gün görerek duyarsızlaştığımız/alıştığımız ve dillendirmediğimiz (orta sınıf içerisinde sobanın yaygın olduğu dönemde "bizim evde soba var" demediğimize ya da şu gün için söylersek, sokaktan birini çevirip "abi benim cep telefonum var" dersek "nabıyım ulan eşşeğin doğurduğu" cevabıylan karşılaşıp sopa yeme ihtimalimiz yüksek olduğuna göre, demek ki sürekli dillendirmiyoruz) olay ve nesneleri bir başkası yeniden dillendirince ya da en iyi ihtimalle yeniden hatırlatınca hoşumuza gider, güleriz.

    şunu belirtmekte fayda var, "orta sınıf mizahı" bir ekoldür ve bu ekole dahil olmuş özgün üslubunu yaratmış mizahçılar vardır. işte tam olarak burada ekol-üslup ayırımı kendini göstermektedir ve mizah okuyucusu bu ayrımı fark edemeyip büyük yanılgıya düşmektedir, kafasında intihal şüphesi doğurmaktadır, kimi cevval bünyeler de kendini tutamayıp, sorgular/suçlar tavır takınmaktadır. misal bir mizah dergisi cahili olarak (seneler önce kuzenimin yatağının altında sakladığımız ve yalnızca otuzbir malzemesi olarak kullandığımız "fırt"ları saymazsanız), sözlüğe yeni geldiğimde nick altıma yazılan bir entry ile karşılaşmıştım. entry, "kendisinin umut sarıkayavari bir tarzı var" gibi bir ifade barındırmaktaydı. entry'yi gördükten sonra "umut sarıkaya kimmiş lan, du bi google'a yazayım" deyu kafamdan geçirdiğimi söylesem, kendisinin bu derece meşhur ve başarılı olması sebebiyle inandırıcı olur mu bilmem, ama tam olarak bu gerçekleşmiştir.[ufak bir not düşeyim, entry'yi giren arkadaşı, o bahsettiğim cevval bünyelere dahil etmiyorum. o suçlamıyor, yanlış bir benzetme yapıyor sadece.]

    orta sınıf mizahı üretmenin şartlarını açıklayıp, hemen ekol-üslup ayrımına bağlayacağım hacı. bu ekole kaliteli katkı yapmanın, herhangi birine, herhangi ikisine, herhangi üçüne ya da hepsine birden sahip olunabilecek salt dört şartı vardır:

    1- zeki olmak,
    2- iyi bir gözlemci olmak,
    3- yaşayıp, görmüş olmak; yani anı sahibi olmak.
    4- geçmişte ya da halihazırda orta sınıfa dahil olmak.(ki bildiğim kadarıyla umut sarıkaya sarıyer çocuğudur, ersin karabulut -yanlış biliyorsam düzeltin- öğretmen çocuğudur, ben de orta sınıfın iki bel kemiği; bir mühendisin oğlu, bir akademisyenin kardeşiyim)

    bikaç gün önce izlediğim cem yılmaz'ın son gösterisinde cem yılmaz bu şartlara metafiziksel/mistik öğeleri de katıyor. aklımda kaldığınca gösterinin o bölümünü anlatarak açıklamaya çalışayım. kendisi diyor ki: "abimle aynı gün sünnet olduk, beni kadın sünnetçi sünnet etti, abimi erkek sünnetçi. eğer abimi kadın sünnetçi sünnet etseydi, bugün ben değil, o sahnede olurdu." yani demek istediği, mizah üretecek adamın başına doğumundan bu yana türlü ilginçlikler geleceği kaderinde yazılıdır. çok gerçekçi görünmese de, başına ne kadar saçma sapan iş var gelen bir -tırnak içinde- mizah yazarı olarak anlıyorum cem yılmaz'ı ve garipsemiyorum.

    şartlarla ilgili olarak ekol-üslup ayırımına da değinelim. şimdi bir adam orta sınıf mizahı yapar ama, bellidir ki umut sarıkaya çakmasıdır, onun kullandığı çok spesifik kelimeleri, cümle tarzlarını, hikaye şablonunu kullanır -ki bu benim gözümde intihalden farksızdır- ve sırıtır. ha, sözlük dahilinde yine güleriz, eyvallah, ama "markalaşması" zordur. entry girişinden iki kelime görüp aha kesin "yarakboy" yazmıştır bunu dedirtebiliyorsa, alnıyın çatından öperim ben onu.

    şimdi üslubu ayırt etmek babında bir örnek veresim gelir balalar. bir de kısa açıklama getireyim, umut sarıkaya'yı, vedat özdemiroğlu'nu, işte ne bileyim ersin karabulut'u falan tanımıyordum ama, isimleri sıkça kulağıma çalınır oldukça merakımdan okumadım değil, hatta özellikle umut sarıkaya'nın yüzlerce kez gülmekten altıma sıçırttığı vakidir, biraz da benim kolay öğrenme özelliğimden mütevellit, çat diye gördüğüm yerde hangi yazının ya da karikatürün kime ait olduğunu fark eder oldum. neyse, örnek vereceğdim di mi? hah, misalen 17 yaşındayken, ben, arkadaşım ve arkadaşımın kız arkadaşı bir cluba gitmiştik. arkadaşımın sevgilisi o ortamların kurdu olduğu için, mekanda envai çeşit tanıdığı çıktı ve bana da karılardan birini ayarlamak için masamıza çağırdı. gel gör ki karı 23 yaşındaydı. şimdi bu hadiseyi umut sarıkaya çizse, muhtemelen o zavallı çocuğun kadınla tanışmasını çok farklı bir ortamla -mesela avrupa insan hakları mahkemesi'nin bir duruşmasıyla- bağlayacak, götümüzü sikecekti. bunu ersin karabulut çizmiş olsaydı, duygusunu çizgiye yansıtacak ya da kendiyle taşak geçecek, gülümsetecekti. ben nasıl anlatırdım diye düşünüyorum, lafı o dönem nike cortez'lerimizle, 501'lerimizle marka giydiğimizi zannetmenin pompaladığı özgüvenden yakalayıp, cebimden clubber beresi çıkarıp dans ederek karıyı etkilemeye çalışmama getirecek, diyaloglarımızı kekelemelerim, duraksamalarım dahil hiçbir ayrıntıyı atlamadan aktararak, hadiseyi okuyucu sanki okurken yaşıyormuş hissini edinmesini sağlayacaktım. dolayısıyla okur hem gülecek, hem taşak geçecek, hem o çocuğun haline üzülecek, hem de -burası çok önemli- kendisinin başına öyle bir hadise gelmediği için ya da türkiye'deki orta sınıfın korumacı aile yapısı(ya da kişisel tercihler) sebebiyle girip çıkamadığı ortamları bir başkasından okuyup dinledikçe inceden de bir hayranlık duyacaktır.

    şimdi, ekoller ortak olduğu için ve bahsolunan ekolün malzemesi hem bol, hem senin benim yaşadıklarımız olduğu için, hemen bir etiketleme hevesi doğuyor insanlarda. misal geçenlerde sözlükte bir başlık açıldı, kelimesi kelimesine hatırlayamayacağım ama, mealen "çok güzel hareketler bunlar'ın sözlükten çaldıkları" gibi bir şeydi. altına yazılanlara bakıyorsun, yok efendim 'yaz kış bacası tüten ev resmi'ymiş, vay efendim 'cam şişedeki pepsi-cola'ymış(aklıma örnek gelmediği için bunu salladım), bilmem ne bilmem ne. bu mudur arkadaş? yarın sen bi entry girsen, sallıyorum "klavyeyi ters çevirince içinden sigara külü dökülmesi" deyu, "ulan ben de yaşadım onu, benden mi çaldın pezevenk" diyebilir miyim? diyemem, aksine aynısını ben de yaşadığım için gülerim, orta sınıf mizahının hedefi de budur zaten. yani her ikisinde de kıyma kullanılıyor diye, mantıyla karnıyarığı aynı yemek ilan edebilir misin? ümit usta oturur üstüne bi iddia et hele de.

    sona da bir eleştiri sakladım: sözlükler dahilinde ekol-üslup ayırımını fark edemeyen mizahi metin denemecileri, intihal yaptıklarında "ben senden daha önce yazardım" argümanını sunuyorlar utanmadan. şimdi daha önce sözlüğe kaydolmuş olmak var, sonradan gelen yazar özgün üslubunu kabul ettirdikten sonra etkilenip üslubunu değiştirmen(dikkat buyurun ekol aynı olabilir), ilgili yazarın entry şablonunu, espri tarzını, kelimeleri bilinçli olarak deforme etmesini ya da ne bileyim "realist" diyaloglar yazmasını son derece ucuz şekilde taklit etmen var. sözlüğe gayet geç katılmış biri olarak, hiçbir entry'sini atlamadığım birinci nesil yazar hoşaf'tan yazılarımda etkilenmiş olmam mümkün mü? ya da deep'in, deatly'nin anlık vurucu diyaloglarına/esprilerine ayı gibi gülsem de, entrylerimde -onlardan sonra sözlüğe dahil olmuş olmama rağmen- en ufak benzerlik bulabilir misin? bulaman, çünkü hepimizin oturmuş üslupları var, ama sen aziz dostum, hırsızsın ve üstelik de daha önce geldim diyerek yüzsüzlüğün daniskasını yapmaktasın.

    entry'mi, nereden duydun adamları'nın olası ithamlarını bertaraf edecek olmanın verdiği rahatlıkla noktalıyorum:(üstüste de olsa bu da nokta nihayetinde)
    48 ...