insanoğlu çok farklı bir tabiata sahip. aslında bir o kadar tamamen doğanın vermiş olduğu içgüdülerle hareket eder, bir o kadar da doğayla zıtlaşır. doğada, zevk için ayı balığı öldüren kutup ayıları vardır. doğada, birbirine tecavüz eden primatlar vardır. doğada güçlü olan ayakta kalır ve her daim bir ölüm kalım savaşı verilmektedir. doğanın kanunu budur. yoksa her serengeti belgesellerini gözyaşları içinde izlememiz gerekirdi. *
insanoğlu kendi varlığını idame ettirebilmek için gerektiğinde doğanın kendisine bile zarar verebilmektedir. insanoğlu zevk için başkasının canını yakabilmektedir, tecavüz edebilmektedir. en ılımlımız bile eyleme geçirmesek de tüm toplumca nefret kazanılan bir kişiye işkence ve zarar vermeyi aklımızdan geçirebilmekteyiz. asıl kritik nokta bize eyleme geçebilme imkanı sunulduğunda ne yapabileceğimizdir. ve insanlar uyguladıkları eylem derecesine göre mutlaka pek çok grup altında ayrışacaktır. toplumca nefret kazanan kişiyi işkenceyle öldürenler, en az acı verecek şekilde öldürenler, kısasa kısas uygulayacak olanlar, öldüresiye dövecek olanlar, sadece yumruk atacak olanlar, sadece tokat atacak olanlar, yüzüne tükürecekler, en ağır hakaretleri edecek olanlar, allah'a havale edecekler, adalete teslim edecekler, vs... yapılacak eylem elbette suçlunun işlediği suça ve cezalandıracak olan kişinin şahsi olarak veya en yakınlarınca mağduriyet durumuna göre de değişecektir. işte işin bu noktası da ironik. ceza kavramımız egosal bir kimliğe bürünebilmektedir.
tecavüzcü bir kişi hakkında genel toplum kanımız öldürelimdir. çok azımız, ılık götlü tabir ettiklerimiz adalete teslim edilmesini ister. karşı argümanımız da "senin karına kızına tecavüz etseler adalete mi güvenirsin?"dir. ben şahsen adaleti kendi elimle vermek isterim, çünkü... çünkü adaletin olmadığı yerde hepimiz kendimizce en adil cezayı kesmek isteriz. fakat bu noktada da aynı tip suçu işlemiş kişilere mağdurlarınca uygulanacak cezaların da farklılık göstermesinin, suçlular üzerinde yaratacağı adaletsizliktir. iki dolandırıcıdan birini ben "haram olsun, tüü suratına sıçayım" diyerek saldım, ama sen öldürmeyi tercih ettin. senin öldürdüğün dolandırıcı keşke beni soysaydı diye iç geçirecektir, enayiyim ya * örnekler çoğaltılabilir ama esas tektir. hangi etnik kökenden, hangi dinden, hangi cinsiyetten, hangi aileden bakılmaksızın eşit adalet.
insanoğlu doğanın en vahşi canlısı olarak tanımlanır, lakin ki öyle değildir. doğada eşitlik ve adalet yoktur. güçlü olanın ayakta kaldığı acımasız bir besin piramiti vardır. belki de insanoğlu doğaya isyandır. bu milyonlarca yıldır süren adaletsizliğe şahit olmaktansa doğayı tamamen ortadan kaldırmak, bu acı tiyatroya son vermek belki de en doğrusudur. suçlular da içgüdülerini dizginlemeden aramızda dolaşan en doğal olanlarımızdır. onlar içgüdülerini bastırabilecek bir yetiye, vicdani olgunluğa, zihni gelişime sahip değillerdir. doğada da vicdana yer yoktur, eğer olsaydı bütün aslanlar aç kalırdı. biz de zaten vejetaryen bir beslenme alışkanlığıyla bu uygarlık seviyesine ulaşamazdık. belki suç da, doğanın insanlığa karşı, insanoğlunun doğadan izole kurmaya çalıştığı toplum düzenini yıkmak için bir isyanıdır.
peki doğaya karşı tüm insanlık olarak işlediğimiz suçlar var mı? bu suçlara faturayı kesecek olan doğa mı? peki doğa masum mu?