yazın şıpıdık terliklerde dolaşıp parkta sallandığı dönemler... adapazarı...
bursada yaşayıp her yaz soluğu teyzesinin yanında alan minik bir kız çocuğu. tüm masumiyetiyle sallanıyor o parkta, ölüm nedir bilmeden... iki tane abisi var, karşı apartmanda en alt katta kalan. * üniversite okuyorlar sakaryada. bakkaldan dondurma alınıp sevindirilen küçük bir kız kardeşsiniz onların gözünde. onlarsa sizin için salıncağı sallayan, düşünce yaralanan dizlerinize yarabandı yapıştıran iki süper kahraman.
bursa'da bir gece yarısı, o gün gelinmiş adapazarından... gözleriniz kapalı, tıpkı salıncakta sallandığınız gibi sallanmaya başlıyorsunuz. küçücük bir beden, depremin ne olduğundan habersiz uyanıveriyor, çığlıkları göğü delen bir korkuyla...
abileri salıncakta salladığında korkmayan bedeni, depremin sarsıntısıyla korkudan tir tir titriyor. sarsıntı durduğunda gözlerinden süzülen yaşlarını teyzesi siliyor. çıkıyorlar dışarı, her yer insan. anlamsız, uykulu ve korkan gözlerle birbirlerine bakılıyor. bursada bir hasar yok. ancak teyze çok iyi biliyor ki bu kadar büyük bir depremde hiç hasar olmadan atlatılmıyor. telefonlara sarılıyorlar.. eski adapazarı depremini bilen teyze korkarak arıyor adapazarını, yaz okuluna giden üç kuzeninizi, yani çocuklarını. ulaşılamıyor..
sonrası felaket...
elektrikler yok...
telefonlar yok...
o korkuyla dualar ediliyor, Allahım lütfen olmasın, kuzenlerime birşey olmasın diye, ama o sırada iki süper kahramanınızı unutuveriyorsunuz. Teyze hiçbirşeyden habersiz yola çıkıyor, sizse küçüksünüz ve evde kalmalısınız...
Sabaha doğru elektrikler geliyor. Televizyonun karşısında korkudan ağlayan bir çift göz, ne olduğunu anlamaya çalışıyor. Ve edilen onca duaya inat adapazarını gösteriyor televizyonlar. her artçı sarsıntı kalbinizi biraz daha acıtıyor, her saniye dualarınız daha da ses buluyor...
Enkaz altında kalan üç kuzen...
ve duaların kabul olduğuna inanan minik bir kız çocuğu...
onca duası boşa gitmiyor ve sağsalim burunları bile kanamadan kurtuluyorlar enkazdan. Bursaya geldiklerinde öyle sıkı sarılıyorsunuz ki, değerini anlamış onca varlığın. Keşke daha çok sevseymişim diyorsunuz, daha çok sarılsaymışım.
Kahvaltı yok sizin için artık, onca korkuya ve üzüntüye o küçücük bedeni taşımaya çalışıyorsunuz. içinizi çeke çeke sabah karşı uyumalarınızı saymazsak uykudan da yoksunsunuz.
Sonrası mı?
aklınıza o zaman geliyor süper kahramanlarınız. O salıncak, sallanan küçük bir kız, yenilen dondurma ve şevkatli iki çift göz depremin üçüncü sabahı aklınıza düşüyor. Acaba diyorsunuz? Evet tam olarak depremin üçüncü günü acıyı ilk kez tadıyor o küçücük beden.
Televizyon açık...
Enkaz çalışmaları, "sesimi duyan var mı" sesleriyle her gününüz gece, her geceniz kabusa dönüşmüşken, bir salıncak görüyorsunuz. gözünüzü sallanırken diktiğiniz tepedeki ağaca benzetiyorsunuz gördüğünüz ağacı ve karşıdaki evi de süper kahramanlarınızın evine. yanında hep dondurma aldığınız market...
olmamalıydı ama deseniz de elinizde kumanda kalakalıyorsunuz. yine aynı ses kulaklarda "sesimi duyan var mı" diye. bu sefer bir "evet" cevabına o kadar ihtiyacınız var ki. hadi diyorsunuz, hiç olmazsa duvara vursan, evet demesen de olur, bir kerecik vurun ne olur.
ses yok..
yanaklardan yaşlar tekrar süzülürken dua etmeye başlıyorsunuz, geç kalmış bir dua olmamasını dileyerek. ne olur allahım birşey olmasın, ne olur sallanırken baktığım o kocaman ağaç gibi yemyeşil gözlerini tekrar açsın süper kahramanım diye.
nafile..
ses yok..
televizyon açık, elden düşmüş kumanda, ağlayan bir çift göz, belki de yüreği allaha hiç bu kadar yakın olmamış bundan önce. salıncak aynı salıncak, bakkal da öyle, ağac da tanıdık... ve ses yok... tek bir evet oysa istenilen. ama nafile... yavaş yavaş enkaz çalışmaları başlıyor.
saatlerce bekliyorsunuz en alt kata gelinmesini. hala bir umut var...
ve göz yaşları sel oluyor, cansız çıkan iki bedeni görünce. ölümü idrak edemeyen bir beden için bu acı aslında çok fazla. sadece biraz tozlanmış, salıncağı sallarken ki yakışıklılıkları hiç bozulmamış diye geçiyor içinizden. süper kahramanları ölmez bilirdim oysa deniyor. bembeyaz nur gibi yüzleri kameraya yansıyor. ölümleri hiç inandırıcı gelmiyor. sanki biraz sonra salıncağa bineceksiniz de kalkıp sizi sallayacaklarmış gibi. hiç acı çekmemişler gibi. süper kahramanlar ölürken bile gülümsüyorlar.
kuzenleriniz için dua ederken onları unuttuğunuzdan kendinize kızıyorsunuz. oysa dua etseniz bir sonraki sene yine o salıncakta, yaralanan dizlerinize inat gülümseyip sizi sallayacaklarına o kadar eminsiniz ki. Hiç affetmiyorsunuz kendinizi...
işte bu yazı o iki süper kahraman için yazıldı. belki hatırlamazsınız o küçük kızı ama o minik yürek sizi hiç unutmadı.
6 sene sonra gitti o parka, sizi çalan o apartmana, duydunuz mu bilinmez o küçük kızın dualarını ama bir tek o salıncak kalmış sizden hatıra...
son kez oturup, son kez sallandı gözlerini gökyüzüne dikip, ve ilk kez ağladı o salıncakta.
sonra da sordu kendine..
"dizlerimdeki yaraları iyileştirebiliyordunuz süper kahramanlarım, peki ya yüreğimdekileri ?"