televizyon aptal kutusudur demek bir genellemedir. ve yanlıştır.
bir nesneye kesinlikle yararlıdır veya zararlıdır diyemeyiz. bu bir genelleme olur. en zararlı gördüğünüz şeyi bile yararlı hale getirmek mümkündür. saçma ve içi boş şeyler izlemek yerine, eğitici ve öğretici, kültür-sanat-bilim içerikli şeyler izlemek zararlı olmayacağı gibi aksine fayda bile getirebilir. o yüzden suç her zaman nesnelerde değil insanlardadır.
örneğin dünyanın en faydalı, en gerekli, insanların en ihtiyaç duyduğu madde su ve oksijendir. bu iki maddeyi insan öldürmek amaçlı kullanırsanız bu maddeler zararlı hale gelir. ama yaşamın kaynağı olarak kullanırsanız bu maddeler faydalıdır. tekrar etmek gerekirse maddeler veya nesneler için yararlı veya zararlı, iyi veya kötü şeklinde tanımlar yapamayız. onlar onları kullanan insanların amaçlarına göre şekillenirler.
o yüzden her televizyon aptal kutusu değildir. kişilerin izleme şekline, kullanım amaçlarına göre değişir.
ben son 10 senedir televizyon izlemedim. gittiğim bir misafirlikte maruz kalmak, bir cafede maç izlemek veya evde playstation oynamak dışında televizyon ile 1 saniyemi bile harcamadım. haberler dahil hiçbir şey izlemiyorum.
peki televizyonu bıraktıktan sonra noldu nirvanaya mı ulaştım? 5000 tane kitap okuyup bilge kişilik mi oldum? kendimi bilime, sanata, hayatın gizemini çözmeye falan mı kalktım?
hayır tabiki.
en azından onun yerine boş vakitlerimde internetten yabancı dizi izledim. filmler izledim. kaliteli ve insana bir şeyler katan yapımlardı çoğu. hemde zaten yeterli seviyede olan ingilizcemi geliştirdim ve körelmesini engelledim geçen yıllarda. ayrıca 5000 tane kitap okumadıysam bile yeterli sayıda elimden geldiğince okumuşumdur da. onun haricinde insan ilişkilerimi ve sosyalleşem becerimi arttırdım. saatlerce televizyon izlemek ve küçük bir kutuya hapsolmak yerine hayatın içinde yer aldım. kafamı kaldırınca televizyondaki hd renkler yerine, doğadaki ultra hd renkleri keşfettim. görerek algılamak yerine dokunarak hissettim gerçek hayatın renklerine...
mesela sürekli zengin kızın fakir oğlana aşık olduğu, kimin kimi becerdiği belli olmayan saçma salak dizileri, kaynanam bana atladı, bacanağım belimi kırdı, teyzemi oğlu fişimi çekti, eniştemin doblosunda vites boşaldı hamile kaldım gibi beyinsiz tv programlarını, acun abi ben almanyadan geliyom beatbox yapcam gibi, burası sörvayvır beyler burada herşey gerçek falan gibi aptal yarışma programlarını izlemedim.
haberler desen zaten ayrı bir aptallık. hepsi yandaş medya. eskiden biz çocukken ne başbakanı görürdük televizyonda, ne cumhurbaşkanını. bizim zamanımızdaki çocuklara bakanların isimlerini sorsan hiçbirimiz bilemezdik. çünkü hiç görmezdik televizyonlarda adamları. çünkü adamlar gerçekten işlerini yapıyorlardı. televizyonda şov peşinde değillerdi. şimdilerde tuvalete sıçmaya giderken bile bu şahıslar yanlarında kamera götürüyorlar.
yılmaz özdilin de dediği gibi... eğer dünyaya satürn çarparsa ve dünyanın yarısı yok olursa bizim milletimizin yarısının bu durumdan haberi bile olmaz. çünkü yandaş medya bu haberi vermeden önce saraya sorar haberi verelim mi diye. haberi verseler bile satürn dünyaya çarptı demek ki satürn fetöcü şeklinde haber yaparlar...
bakın aslında televizyonun aptal kutusu olduğu çok açık bir gerçek. ancak bu durum kullanıcıya göre değişir. çünkü televizyonlarda belgesel programları da var. televizyonda azda olsa kültür-sanat programları da var. bunları izleyen kişilere bir sözüm yok.
yok efendim nigar kanlıyla cinayet çözmeceler, vay efendim acun beyin halkı uyuşturduğu programlar, aman efendim gelinim olur musun, kaynanamı öper misin tarzı programlar, canım efendim o tarz senin, bu tarz benim, öbür tarz ebemin şeklinde moda programı adı altında yapılan şaklabanlıkları izliyorsanız eğer; benim şahsi kanaatimce sizler de o aptal kutusundan nasibini almış insanlarsınız.
bakın aptalsınız demiyorum. televizyon izlemek kimseyi aptal yapmaz belki ancak kendini geliştirmesini, boş vakitlerini kaliteli bir şekilde değerlendirmesini ve sosyalleşmesini engeller. aile fertleriyle olan iletişimlerini sıfır noktasına indirir.
gittiğim misafirliklerde televizyon izleyip, hiç konuşmayıp sohbet etmeyip, sonrasında evlere dönüldüğünü gözlemledim. artık insanlar birbirlerine misafirliğe gittiğinde bile sadece televizyon izler hale gelmiş. sanki kendi evinde televizyon yok pezevengin... ama ev sahibinde de suç var. açmayacaksın kardeşim o televizyonu. sohbet edeceksin, muhabbet edeceksin, çay çorba içerken eski günlerden söz edeceksin, iletişim ve etkileşime gireceksin insanlarla. yoksa mal gibi televizyona kitlenir ve insanlığını kaybeder, robotlaşırsın...
son olarak okan bayülgenin televizyon hakkında söylediği sözler geldi aklıma. kendisi tüm hayatını televizyondan kazanmış biri olarak televizyonun aptal kutusu olduğunu, kızına asla televizyon izletmediğini ve bunu yasakladığını söylemişti. bugüne kadar tüm servetini televizyondan yapmış, neyi var neyi yok ise televizyondan kazanmış birinin bunu açık yüreklilik ve dürüstçe söylemesi müthiş bir şey. çocuklarınıza asla televizyon izletmeyin dedi canlı yayında. başkası olsa asla bu toplara asla girmezdi ama o iki yüzlü ve bencillik etmek yerine bunu dürüstçe söyledi. okan bayülgen adlı şahısı severim veya sevmem orası ayrı bir konudur. ancak çok ünlü, eski ve tecrübeli bir televizyoncunun bunu söylemesi bile aslında televizyonun ne kadar zararlı bir şey olabildiğinin ve insanların onu kullanırken çok dikkatli olmaları gerektiğinin bir kanıtıdır...