televizyonun aptal kutusu olduğu gerçeği

entry20 galeri
    17.
  1. bir süredir uğramıyordum sözlüğe iş güç. bir yazar mesaj atıp geçenlerde bana selam sarkıtmış, Endülüslü "flamenco" şarkıcısı Cırcırböceği Diego üzerine yazdığım bir entry dolayısıyla... Bu entry de ona "aleykümselam" olsun. Körler sağırlar birbirini ağırlar ve de biracının arkadaşı şıracıdır.

    bu yazar dostumuzun profilinde gezinip neler yazmış acaba diye okurken entrylerini, bir tanesi dikkatimi çekti. çok önemli bir şey yazmış geçenlerde; "Çoğunluğun hayatından televizyonu çekip çıkardığımızda iş güç hariç dişe dokunur bir şey kalır mı?" diye sormuş.

    bu sorusuna istinaden bende naçizane üzerime alınıp cevap veriyorum madem:

    Kalmaz. Yoktur ki kalsın.

    Efendim, eski bir mevzu geldi aklıma; Bazı aydınlar bir kampanya başlatmışlardı. "Televizyonu kapat, hayatı aç" kampanyası. Televizyonun gitgide pespayeleşen yayınlarına ve kötü etkisine karşı, bir hafta boyunca televizyon açmamayı öneriyorlardı.

    Elbette hiç kimsenin ipinde olmadı. Tıpkı, seçimlerden önce sık sık yayınlanan "biz aşağıda imzası bulunan aydınlar" türünden kampanyaların, halkı SHP ya da CHP gibi partilere oy vermeye çağırıp madara olmaları gibi... hatta bu kokuşmuş, göt kılları ağarmış, sittirici çadır kurma meraklısı "aydınlarımız", "oyunuzu hdp'ye verin" şeklinde bir kampanya bile düzenlemişlerdi.

    şimdi, elbette kimse takmaz böyle dıngılları!

    Televizyonunu kapatıp hayatı açacak olan bunu zaten yapıyor. Geri kalanların da bunu yapabilmeleri için önce bir hayatlarının olması gerekiyor.

    Çünkü bu ülkede çok kişi "boş zamanlarında kitap okur müzik dinler" ama buna kargalar bile güler. cv'sinini hobiler bölümüne "internet" yazan, kukusu olan bir yönetici asistanı şahsiyet bile gördü bu gözler!

    Elbette herkes, gazetelerin "yaşam guruları" gibi her akşam dön dolaş yeni açılan lokantalara, barlara gidemez, yeni çıkan kızlara ya da oğlanlara takılamaz, yeni konserlere, resim sergilerine falan dadanamaz. Ya parası yetmez, ya yaşı imkan vermez, ya da düzeyi. Ama herkes "eline bir kitap alıp bir köşeye de çekilemez".

    Popülist ağzıyla söylersek "halkımızın başka bir eğlencesi yoktur".

    Ama hiçbir ülkenin halkının da yoktur. Siz Fransız taksi şoförlerinin harıl harıl Proust okuduklarını, Alman işçilerinin Wagner dinlediklerini, ingiliz kapıcılarının resim yaptıklarını mı sanıyorsunuz?

    ingiliz pub'a gider. Eh, Türk de ya kahveye ya meyhaneye gitmiyor mu? Okey oynamaya ya da bira içmeye?

    Televizyon her ülkede en alt tabakaya seslenen bir yayın ortamıdır ve bu nedenle de yayın "kalitesi" kaçınılmaz şekilde diğerlerine nazaran daha düşük olacaktır. Batı televizyonları bizimkiler kadar pespaye değildirler ama yavanlıkta bizi aratmazlar. Bizim pespayeliğimizi de belirleyen bizdeki lumpen kitlesidir. Bunun da "yasakçılıkla" falan çözümü yoktur. Düzeyli yayın yapan batacaktır.

    Bizde tehlikeli olan, televizyonların kötü yayın yapmaları değil, yazılı basının da aynı pespayeliği taklide çalışması, televizyonun "izdüşümü" gibi davranmasıdır. Bu da aynı patronun hem televizyonu hem gazetesi olmasından ve birinin "asıl para getiren" ötekine çanakçılık etmeye çalışmasından kaynaklanır.

    Örneğin, aşağılık bir yarışma programını 'aman patron oradan para kazansın da bizim maaşları ödesin' diye desteklemek zorunda kalmıyor mu bazı köftehorlar, demokrasi ve özgürlük ayağından?

    daima dillendirdiğim bir durum vardır, "hayatında televizyondan daha iyi, daha renkli, daha içerikli, daha zengin bir şeyler olan hiçbir insan ekran başına kilitlenmez".

    O insan sayısı da hiçbir ülkede birkaç yüz bini geçmez.

    Geriye kalıyor gençlerin, kart kaşalotlara sık sık sordukları "televizyon yokken ne yapıyordunuz" sorusu.

    Radyo dinliyorlardı amına koyayım. Radyo devrinden önce de alafrangalar piyano, alaturkalar ut çalıyorlardı, böyle bir yeteneği olmayan da ya rakı içiyor ya uyukluyor ya da çay demleyip sohbet ediyordu.

    Canım otomobil yokken de ata biniyorlardı. Ya da yürüyorlardı.

    mesaj atan değerli yazar dostum, senin de satır aralarında hissettirdiğin gibi, bu televizyon meselesi "toplum mühendisliğiyle" yontulacak bir odun değil. Bırakınız seyretsinler, bırakınız kilitlensinler. Biz de kendi dalgamıza bakalım. Hoş değil ama ne yazık ki gerçek bu.
    7 ...
bu entry yorumlara kapalı.
© 2025 uludağ sözlük