berç tombulyan efendi'nin babası fevkalbeşer zengin bir galata bankeri olan mıgırdıç efendiydi.
berç tombulyan babası mıgırdıç efendi'nin yanında çalışırdı ama hümanist bir insandı.
günlerden bir gün babası mıgırdıç efendi ile yan komşuları agop'u tartışırlarken gördü.
mıgırdıç efendi agop'a faizle borç vermiş, agop borcunu zamanında ödeyememiş, mıgırdıç efendi de bugün galatasaray lisesi'nin hemen karşı köşesindeki agop'un pastane dükkanına el koymaya çalışıyordu.
berç tombulyan bu duruma sessiz kalamadı, babası mıgırdıç'a ricacı oldu agop efendiye süre vermesi için, lakin mıgırdıç efendi çok acımasız bir bankerdi. agop'a acıyıp ricacı olan oğlunu da kovarak agop efendiyi sokağa atmaktan çekinmedi.
babasının kötü niyetini gören berç tombulyan vurdu kapıyı çıktı o gün.
çıkış o çıkış...
bir zaman sonra berç tombulyan yüksek kaldırımda küçük bir elektrikçi dükkanı açtı.
kendi yağıyla kavrulmaya başladı velhasılı kelam.
işte o kendi yağında kavrulduğu günlerde berç tombulyan genelevlere de gitmeye başladı.
genelevlere gidiyordu ama zevkü sefa için değil, ekmek parası için. genelevlerin elektrik tesisatlarını yapıyor, arıza tamirine gidiyordu.
allah bereket versin iyi kazanmaya da başlamıştı hani.
işte o genelevlerden biri de kirkor zabityan'ın işlettiği genelevdi.
o evde de marya adlı bir polonyalı dilber çalışmaktaydı.
berç tombulyan ile marya görüşmeye, konuşmaya başladılar netekim.
hatta bir gün berç ile marya pierre loti'ye gitmiş burada birbirlerine besledikleri halisane duyguları sözlere dökmüş, birbirlerine gönüllerini açmışlardı.
işte o gün tam haliç'e doğru bakarlarken berç tombulyan marya'nın dudaklarına bir buse kondurmak istemiş, oturdukları çalının dibinden gelen miyav sesi ile bu eylemi gerçekleştirememişti.
marya ile birlikte çalının dibine baktılar sesin geldiği yere. boz renkli bir tekir yavrusu belli ki karnı aç bir şekilde onlara doğru bakıyordu.
marya "ay ne şeker kedicik bu böyle" dedi.
berç tombulyan da kediyi aldı ve onu sevmeye başladılar. baktılar ki kedinin kimsesi yok, alıp onu da beraberlerinde götürdüler.
gel zaman git zaman birkaç sene içinde ikinci cihan harbi patlak verdi.
polonya yahudisi olan marya, alman hafiyelerden kaçmak için istanbul'u terk etti.
berç tombulyan için zorlu ve özlem dolu yıllar başlamış oldu.
derken savaşın en zorlu yıllarında hükümet "varlık vergisi" getirdi.
berç tombulyan her ne kadar kıt kanaat geçiniyor olsa da, üzerine düşen meblağı ödemek için varlık komisyonu'nun yolunu tuttu.
lakin kendi payına düşen ödemenin miktarının çok büyük bir meblağ olduğunu öğrenince şok oldu.
zira berç'in babası mıgırdıç efendi, varlık vergisinden haberdar olur olmaz sırra kadem basmış, parayı pulu zulalayarak yurtdışına kaçırmış, geride kalan taşınmaz mülkler için de tek varis olarak yıllardır konuşmadığı oğlu berç'i varis olarak bırakmıştı.
kurtuluş yoktu, bu para ödenecekti. ama berç'in bu malın mülkün vergisini ödeyecek durumu yoktu.
çaresiz diğerleri ile birlikte aşkale yolu gözüktü berç tombulyan'a.
bir başına hayatın zorluklarına göğüs gererken onun hep yanında olan kedi kirkor'u götüremezdi tabi aşkale'ye. "ne yapayım, ne edeyim" diye düşünürken dükkanın kapısının zil sesi ile kendine geldi.
içeri giren adam yıllar önce babasının yanındayken savunduğu eski komşusu agop efendiydi. oturdular bir süre, dertleştiler. berç, agop efendiye durumu anlattı, kirkor'un da durumunu anlattı.
agop efendi onun için seve seve kirkor'a bakabileceğini söyledi.
o gün agop efendi'nin kucağına teslim ettiği kirkor'a son kez baktı berç tombulyan, kirkorun gözlerinde biricik aşkı marya'yı hatırladı hemen.
gözlerinden süzülen birkaç damla yaş ile varlık komisyonunun yolunu tuttu.
bir daha ne yüksek kaldırım'ı, ne kirkor'u, ne agop efendi'yi, ne de marya'yı göremeyecekti.
aşkale'de mezar yeri bile belli olmayan biri olarak yazdı tarih berç tombulyan'ın adını.
bir de ondan geriye kalan elektrikçi dükkanında yıllar sonra yapılan tadilatta tavan arasından düşen bu fotoğraf işte...