Safsata Örnekleri Hakkında Daha Detaylı Bilgi: Varoluş (Yaratılış) Amacı ve Kulluk (ibadet) Gerekçesi
Bunlara getirilecek fiziksel ve biyolojik açıklamalar dışında kalan ısrarlı sorular;
a) insanlar Tanrı’ya inansa da inanmasa da yanıtını insanların bilemeyeceği ve bulamayacağı sorulardır. Yanıtı olmayan sorular, çoğu kez birer slogan, demagoji ve safsatadır.
b) “Böylesi soruların yanıtı bulunsaydı, insanların hangi sorunu çözülür ve hangi sıkıntısı giderilir” sormak gerekir.
c) Yanıtı ve çözümü olmayan sorular, insanlığa vakit kaybettirir. Bu tip tartışmalar, ancak onların gelişim ve ilerlemesini geciktirir. insanlar, dikkatlerini, güçlerini, enerjilerini ve vakitlerini onlar için çözümsüzlüğü daha başında belli olan kısırdöngülere harcarlar. Ve esasında yapmaları ve üzerinde durmaları gereken gerçeklerden uzaklaşırlar (fitne). insanlık, sonu gelmez metafizik ve teolojik tartışmaların içine çekilir. Bu arada, fırsat düşkünleri amaçlarına kavuşurlar. Çünkü bu, karanlık dünyanın, ayartıcıların ve istismarcıların işine gelir.
Gerçekçi ‘NEDEN’ sorusu, bir DiN arayışıdır: Ben ve başkaları neden, niçin vardır? Niçin sömürü, haksızlık, zulüm, cinayet, soygun, katliam vardır? insanca yaşamanın bir amacı olmalıdır.
Gerçekçi ‘NASIL’ sorusu, BiLiMSEL bir arayıştır: Ben ve başkaları dünyaya nasıl geldi? Canlı, cansız, bitki, hayvan, insanlar nasıl yaşamakta, nasıl ölmektedirler? Hayatı daha nasıl kolaylaştırabilirim? Nasıl insanca yaşayabilirim? Evrenin işleyişi nasıldır?
Sorgulamak değerli bir iştir. Sorguladığımız her ne ise onun bir cevabı vardır. Bu cevap da yalnızca entelektüel bir doyum değil eğer izlenirse aynı zamanda insanların yaşamlarında gözlemlenebilir gelişmelere yol açar.
Kişi, sorguladığı konuyla ilgili hakikate ulaşınca o konuyla ilgili sorgulaması sona erer, elindeki hakikata sımsıkı sarılır, ona inanır ve ondan kuşku duymaz. Sorgulamadan, üzerinde düşünmeden, kesin bilgi sahibi olmadan inanmak, koşulsuz bağlanmak çeşitli sorunları da beraberinde getirir. Artık bu o insan için; tabudur, dogmadır; körü körüne kabul edilmiştir, birileri empoze etmiştir, birileri dikte etmiştir, çıkarlarına uygun düşüyordur, aldatılmıştır, kandırılmıştır, inandırılmıştır. Bunun sonucu taklit etmeyi tercih etmiştir. Böyle birinin kabulleri ancak aşırı şekilci, aşırı ayrıntıcı ve aşırı kuralcıdır. işin mantığını çözmemiş, hikmetini kavramamıştır. Kalıpçı davranır, şablonlarla hareket eder; içinde bulunduğu ortama uygun çözüm üretemez. inandığını iddia ettiği ilkenin temel gerekçesini, ahlaki gerekçesini, hikmetini bilmez. Allah’ın Elçileri, kendilerine vahyedilen dini çok iyi anladıkları için, içinde bulundukları ortamlarda ortaya çıkan yeni sorunlarda en uygun çözümü üretmişlerdir.
Tüm sorgulamalardan ve akıl yürütmelerden sonra bir konuda kesin bilgiye ulaşan insan artık ona inanmaktadır. Kesin bilgi sağlam kulptur; kesin bilgi, konuya göre değişmekle beraber, bazen ağacın kökü veya gövdesi, ya da sapasağlam dalları gibidir. Sağlam kulpa değer vermeyen insan sallantıdadır; her sarsıntı, her rüzgâr, her fırtına onu devirebilir. Kur’an, kendisinde kuşku olmayan bir bilgidir. Kur’an’dan gelen açık hükümlere sağlam kulp olarak tutunmayanlar kaygan zeminde yaşamaya mahkûm olurlar. Vahye güvenmemek, Allah’a da güvenmemektir. Çünkü vahiy, kesin bilgidir. Ancak vahyin sağladığı bilginin kesinlik ölçüsü, onun mesajını net ve doğru anlamaktan geçer. Zorlama ve tahmini (zan ifade eden) yorumlarla kesin bilgiye ulaşılmaz. inanan insan kesin bilgiye yaşamında yer verir. Bu dürüstlüğün, kişisel bütünlüğün, tutarlılığın bir gereğidir. inançları onun eylemini, hareketlerini, davranışlarını etkiler ve değiştir.
Davranışlarında hayat bulan bu inanç, kendisine dostlar arar. Hak ve adalete değer veren, verecek olan insanların arayışına girer. Bu aynı zamanda bir vicdani sorumluluktur. Yeryüzünde hak ve adaletin egemen kılınmasını isteyen herkes sahip olduğu değerleri vicdanında hapsetmez.