Türk halkının laiklik ile sekülerizm arasındaki farkı bilmediği gibi laiklik olarak sandığı sekülerizmde dahi vizyonsuzluğu gözlerimizi kanatıyor.
Öncelikle laiklik ve sekülerizm temel olarak “dinin devlete müdahale etmemesi” başlığında değerlendirilse de keskin farkları vardır.
Laiklik popülist bir kavramdır. Devlet bünyesinde yaşayan tüm insanları kucaklayan ve tatmin eden bir olgudur. Kısacası laiklik; dinin devleti kontrol etmesi değil, devletin ‘dinleri’ güvence altına almasıdır, temel yapısını koruyarak kontrol etmesidir. Dinleri ifadesini kullanmamdaki kasıt, laikliğin az önce değindiğim popülist yani eşitlikçi bir olgu olması. Tek bir dini unsuru değil tüm unsurları gözetmesidir. Lakin Türkiyede bu kavram tam anlamıyla gözetilmemektedir. Laik bir ülkede dini kontrol altında tutmak için, bizim ülkemizde olduğu gibi devlet kurumlarına bağlı bir diyanet işleri kurulmuştur. Yine normal şartlarda diyanet işleri bütün dinlere eşit şekilde yaklaşmak zorundadır. Örneğin bir Hıristiyan, Yahudi veya Müslümanlık içindeki mezhepler, örneğin Alevilik diyanetin olanaklarından eşit şekilde yararlanabilmelidir. Diyanet işlerinin kurulmasının gerçek amacı budur. Ne yazık ki bu da ülkemizde geçerli değildir. Başlangıçtan itibaren Diyanet işleri Başkanlığı Müslümanlığın bir tek mezhebine Sünni-Hanefi/Hanbeliliğe teslim edilmiş, devletin olanaklarını da yalnız bu mezhep kullanmıştır.
Cumhuriyetin kuruluşunda okullarda öğretildiği biçimde -ayrılıkları ortadan kaldırmak için- tekkeler ve zaviyeler –kapatılmıştır. Ancak pratikte böyle olmamış, bir çok mezhep ve tarikat gizliden faaliyetine devam etmiştir. Günümüzde de bunlar özgürlüğün nimetlerinden yararlanarak su yüzüne çıkmıştır. Başlangıçtaki amaç, çok uluslu ve çok dinli olan Osmanlı toplumunu tek din ve tek ulusta toplayıp ülke içinde birliği sağlamak, bu şekilde dini kontrol altına almaktı. Ama günümüze geldiğimizde bu amacın gerçekleşmemiş olduğunu görüyoruz.
Mustafa Kemal Atatürk’ün ilke ve inkılapları ile Türkiye Cumhuriyeti anayasasına soktuğu Fransızca kökenli “laiklik” kavramı zamanla sekülerizmin çatısı altına girmiştir. Bu değişimi Durmuş Hocaoğlu “Laisizm'den Milli Sekülerizm'e” kitabında geniş kapsamlı olarak açıklıyor.
Sekülerizme gelecek olursak ise Sekülerizm dini normlardan arınmak demek. Daha çok dünyevi hayata önem vermek olarak addedilen bir kavramdır. Birey hiç bir şekilde dini hiç bir yasaktan sorumlu tutulamaz. Bu kavramdan sekülerizmi laikliğin içerisinde olan bir durum olarak görsek de tamamıyla aynı değildir. Sekülerizm devlet tabanında uygulanması bile laiklik ile arasındaki farkı gözler önüne serer. Seküler devlet anlayışında devlet dine müdehale etmez. Devlet Diyanet işlerine para aktarmaz. Sekülerlik bireysel bir kavram olarak da kullanılırken laiklik devlete özgü kavramdır. Bir kişi kendini tüm dini normlardan soyutlayıp seküler bir hayat sürebilir. Lakin bir kişi tüm dinleri güvence altına alıp eşit yaklaşamayacağı için laik olamaz.
Görselde trap arkadaşımızın bahsettiği laikliğin sekülerizm olarak adlandırsak dahi sekülerizm ile bile alakası olmayan bir davranıştır. Dini normlardan soyutlama o dinin değerlerini aşağılamayla olmaz. Zira Kur’an-ı Kerim bir kitap parçasıdır içinde yazılı olanlar Müslümanlar için kutsaldır. Avrupada seküler aktivistler kiliseleri protesto için kilisede kıyılan nikahları protesto eder bizim sekülerimiz portakal bıçaklayan dayılar gibi Kur’an yakar. Sekülerlerimiz bile vizyonsuz.