Sahi, mutsuz muydun?
Orada, seni ilk kez nereme sığdıracağımı bilemeyip
Bütün mahcubiyetimi tırnaklarımdan cıkarırken
Karşında bir yeni yetme gibi tırnaklarımı kemirirken
Orada, kızılcıklıyla doktorların kesiştiği o yerde
Sabah ezanı okunmak üzereyken
Ben çok yorgunken, ve sen çok içmişken
Telefonda usulca konuşup bana seni nerede bekleyeceğimi tarif ederken
Saat 4 felan iken
Ben olağanca yorgunluğuma rağmen değilmişim gibi davranıp
Sana doğru yürürken..
Sen ne kadar yorgun olduğumu görünce
Hemen ilerideki bankı gösterip,
"istersen biraz oturalım" derken,
Oturduğumuzda bankın tam ortasına, dizlerimiz birbirine değerken..
Mutsuz muydun harbiden?..
Sahi, mutsuz muydun?
Oysa sabaha karşı açık fırın bulunca
Çocuk gibi sevinmiş ve bana taze ekmek almıştın..
Ben yolda yarısını yemiştim,
Ve sen; "Evde zeytin var, günah" demiştin.
Yalan mı söylemiştin, değil miydi günah?
Sahi, ben mi abarttım?
Zeytine, ekmeğe ve sana yemin edip
Doğru düzgün bir adam olmaya karar verdiğimin sabahı,
Abarttım diye mi?
Böyle hem manalı, hem manasız baktın yüzüme.
Sahi herkes, herkes aldatır mı?
Sahi, utanmayı unutunca mı geçecek bütün mutsuzluklar?
Ben sesini ilk duyduğumda seni sevmeye karar vermiştim..
Sen başın ilk sıkıştığında, beni sevmekten vazgeçtin..
Sahi, ben sana denk mi geldim?
Geçerken uğradığın benzin istasyonu gibi.
Bir daha dönmeyeceğin,
Mağrur ve yalnız,
Sakin ve telaşlı,
Bedbaht ve mütefessir,
Bokuna kadar zıt anlamlı,
Dibine kadar çelişik..
Ben gibi iken işte ben
Sahi sen, benim nasıl ben gibi olduğumu en iyi bilen iken
Niye işim var deyip, yol vermedin bana?
Yalnızlıktan it gibi korktuğumu biliyordun!
Yalnızlıktan it gibi korktuğumu tanıştığımızın ikinci günü söylemiştim sana!
Sana demiştim ki;
Bak, iyi dinle
“Beni bir gün unutacaksan, bir gün bırakıp gideceksen, boşuna yorma derdi; boş yere mağaramdan çıkarma beni. Alışkanlıklarımı özellikle yalnızlığa alışkanlığımı kaybettirme boşuna. Tedirgin etme beni. Bu sefer geride bir şey bırakmadım. Tasımı tarağımı topladım geldim. Neyim var neyim yoksa ortaya döktüm. Beni bırakırsan sudan çıkmış balığa dönerim. Bir kere çavuş olduktan sonra bir daha amelelik yapamayan zavallı köylüye dönerim. Beni uyandır.”
Kelimesi kelimesine ezber ettiğim bu Oğuz Atay satırlarını okumuştım sana..
Beni yalnız bırakma demiştim!
Ee, neredesin?..
Sahi, bütün bu anksiyetem , taşikardim
Nesneli nesnesiz serzenişlerin
Arkandan kırıp döktüğü ne varsa işte
Sahi, hepsi benim hezeyanım mı?
Sen aslında hiç olmadın
Ben mi mana yükledim manasız varlığına?
Oysa ben hala, her sabah, kötü bir rüyaya dalıyor gibi uyanıyorum dünyaya
Beni asla beklemeyeceğini bildiğim yerlere
Beni bekleyen, ama bekleyip beklemediklerini umurumda bile olmayan insanlar için kuruyorum telefonun alarmını
Ve bir kez bile ertelemeden, hep vaktinde doğruluyorum
Niye biliyor musun?
Niye, biliyorsun..
Niye?
Sahi, biliyor musun?
Beraber bir Kurusova filmi izlemiştik seninle, hatırlarsın
Bari bunu hatırla
Evet, bunu hatırlarsın
Al işte, şimdi itiraf ediyorum;
Filmi değil seni, seni izliyordum
Çünkü sen o ara bütün filmlerdeki bütün kadınlardan daha güzeldin
Sahi, hiç mi fark etmedin?
Ahh, olan oldu artık..
Unutulacak olanlar çoktan unutuldu
Unutulmayacak olanlar mıh gibi beynimde
Artık tek bir soru var aklımda
Cevabının hiçbir işime yaramayacağı, deli gibi bildiğim fakat buna rağmen cevabını deli gibi merak ettiğim tek bir soru var şimdi
Sahi, bu aşkta
Tek ben miyim kaybeden?
-Ali Lidar-
Belki çok derin şeyler yazmıyor pek de sevmem ama doğal geldi bu. Her şiirinde ya sevgilinizi bulursunuz ya da kendinizi. Ben sanki bana yazılmış gibi ama biraz da ben yazmışım gibi buldum.