saat dört sigarasının filtresinden yine seni öpüyorum
sonra seni son görüşümü hatırlıyorum
kaçıyorsun benden
bir zamanlar ki ah o zamanlar
sımsıkı sarardın yüreğimi
buna bolca şâhit var
sıradan bir orkinosa sorabilirsin haliç’deki
mâzi, mâzimiz iki kelimeyi yutuyor
tek bir kelime doğuruyor
sen ve ben yok
biz oluyoruz o eski zamanların prangasıyla
benden kaçıyorsun
çünkü sen de atışlarını duyuyorsun
gözlerim kararıyor sen bana bakmadıkça
ellerimi koyacak bir yer bulamıyorum
düşüp bayılmak en kolay yol oluyor
inanmazsan haliç’e hattâ orkinosa sor
seni hatırlıyorum
seni çok net hatırlıyorum
ama hayâl meyâl görüyorum
sesin binlerce yıl uzaktan
girit’deki bir miken kasabasından geliyor
binlerce yıl özlüyorum
sonra bir zaman makinesi îcât ediyorum
ne yazık devlet ödenek vermiyor
projede kalıyor sana yolculuk
annem üzülmesin diye geceleri ağlıyorum
sokakları hiç bu kadar karanlık görmemiştim
ve hâlâ çoraplarımla uyurum biliyorsun
hâlâ olur olmadık seni ararım biliyorsun
seni çok sevdim, seni çok sevdim
girit’de bir ağacın altında beni bekliyorsun
şu zaman canımı çok yaktı
sen sâdece can yanmalarımı döküyorsun
mısrâlarım alevlenmeye hazır bir kor gibi
bekliyor senin nefesini
daha perde kapanmadan yüreğini bir başka oyuna açıyorsun
ardında mezarsız bir ölü bırakıyorsun
yağmurlu bir vefâ akşamı sana vedâ ettim
sonra kıta değiştirdim
kalbimi yeşerten, bana yaşamayı öğreten
sen
bursa manzarası eşliğinde, tophâne’de
ölüm haberini verdin bana
kendi sesinle
sel oldum birden yağmur bastırdı
apar topar seni gömecek bir yer buldum
mezarına benden başka kimse toprak atmadı
hayat insanı hırpalıyor
hayat insanın sevdiği için saçını çekiyor
hayat insana neler neler öğretiyor
beyoğlu sokaklarında bir kadını çok kolay kaybedebilirsiniz.