sapla samanı ayırmak ne güzel bir deyim öyle değil mi? tıpkı faşizm gibi bu lafı da ağzımıza sakız ettiğimizden ötürü gerçekleri göremeyeceğimiz çok açık. aslında bu entry de, tıpkı diğerleri gibi duvarlara konuşma sanatının bir başka bir türü olarak görülmeli. iki tarafın sığlığından ötürü duvarlara konuşma sanatımız epeyce gelişti. bunu da bir yerlere not etmekte fayda var.
şimdi gelelim işin aslına. ortaya atılmış bir siyasal tez var. öyle ya da böyle kabul edilip edilmemesi herkesin hakkı olan bir durum. bir taraf türk tarafının ezelden beri kürt illerini sömürgeleştirdiğini iddia ederken, diğer taraf ise kürtlerin olmadığını ve onların aslında dağ türkü olduğunu söyleyegelir. ikisi de aslen bir siyasal tez konusudur, ideolojik bir yaklaşımın ürünüdür. "ideoloji kötüdür." diye bir önerme yapmıyorum burada, hatta apolitizmin dünyanın en kirli şeyi olduğunu düşünmekten kendimi alamıyorum. ama bir siyasal tezi eleştirmek için gerekli maddi donanıma ve doyuruculuğa sahip olunmalıdır. ilk teze "bölücü", ikinci teze ise "faşist" damgasını altını doldurmadan vurursan bu eleştirinin bir hakaret olarak algılanmasına da razı olursun. "ne yardan ne serden" tutumundan da uzaklaşarak eleştirinin altının doldurulması gerekiyor. aynen buradaki gibi. bir eleştiriyi yapan var. çoğu zaman faşizmin neden faşizm olduğunu bile bilmeyen bir güruh var. fakat eğer karşısındakiler yeterince donanımlı olabilselerdi, bir denkleştirmeye gitmezler ve eleştiri yapmakla hakaret arasındaki derin farkı görebilirlerdi.
bir de işin diğer bir boyutu var. bu topraklarda yaşayan hiçbir halkın sütten çıkmış ak kaşık olmadığını görmeden tüm kriminal vakaları bir genetik özelliklerde toplamak isteyen güruhlar duvara "savaş" yazısını en önce kazıyırlar. tabi en önce onlar vuruluyor. ciddi olmakta fayda var. ne bu ülkenin tüm tecavüzcüsü, bölücüsü, hırsızı kürt, ne de tüm katilleri ve sömürgecileri türk. tüm kötülüklerin anasını maddi temellere değindirmektense, halkına ihanet eden ağaların şeyhlerin hesabını kimse veremeyeceği gibi, yıllarca savaş naraları atarak servetlerine servet katan ve tüm pisliklere bulaşan kirli savaş oyuncularını da aklayamazsınız. çeşitli kriminal vakalar her türden insanda görülmektedir. bunun suçunu genetik bir özellik olarak görenler akıllarından şüphe etmek gerekiyor. çünkü ya gerçekleri göremiyorlar ya da art niyetliler. eğer çeşitli kriminal vakalar ve soysuz davranışlar bir ulusun genetik özelliklerinden ötürü gelseydi her iki tarafında iddialarını kabul edebilirdik ama ne yazık ki ne istatistikler, ne de bilim bunu doğruluyor.
şimdi aklımıza devşirmekte fayda var. sağduyu çağrısı yapacak değilim. isteyen istediğini yapsın fakat doğru davranış eleştirinin boyutunu bir ulusun boyutuna yükseltemektir. kirli savaşın suçlusu ne şoven türk kafalarıdır, ne de pisleşmiş ve hırsız olarak adlandırılan kürtlerdir. açık açık kabul etmekte fayda var: her iki tarafta eleştirinin boyutlarını bilmiyor ve ulus düşmanlığı yapıyor. burada da gördüğünüz gibi kürt düşmanlığı en ufak hücrelere kadar işlemiş. nehrin öbür yakasında ise tepkisellik ezilmişliğin doğal bir tepkisi olmaktan çıkarak türk düşmanlığına dönüşmektedir. üstelik kendi halkına ihanet eden egemenleri her iki tarafta görmemekte ısrar ediyor. bunun sonucu hikayenin başındaki duvara savaş yazanın en önce vurulmasıdır. isteyen ölebilir, tabi gerçek suçluyu teşhir edeceklerse. duvara savaş yazanlarda bu cesaret yok!