Herşeyden önce insanın dengesizleşmesini sağlayan olgu kompleks. Büyüdükçe kişiliğinizle birlikte gelişmeye başlayıp belirli bir dengeye sahip olsa da (ki ironi budur) dengesizliğin kendisi aslında.
Bazen karşıdakine çok iyi, duyarlı, mantıklı davranıp, sevip, sevilip, bazen de kendinden geçerek karşıdakinin inandığı-değer verdiği-hoşlandığı herşeye saldırmayı sağlıyor sanırım.
Ve farkettirmeden... Yumuşak ama iyi seçilmiş sözcüklerle. Kişinin bilinen zayıf noktasına atılan ard arda tekmelerle.
Çok sevdiğiniz insanın üzülmesini, kırılmasını görmeye çalışıyorsunuz. Çünkü doğru sizinki. Lider sizsiniz. Karşınızdakine istediğinizde zarar verecek güce sahipsiniz. Bunun bir şekilde kanıtlanması, tatmin edilmesi gerekiyor gözünüzde. isterseniz kırarsınız, kırmadığınız zamanlarda bunu kanıtlama ihtiyacı duymuyorsunuz sadece.
Bu nedenle sürekli daha ileri gitmeye başlıyorsunuz. Kişiliğinizden alakasız bir şekilde, kompleksiniz de büyümeye, bir takım değerler ve kriterler edinmeye başlıyor. Sonrasında gelen üzüntü ve pişmanlık, ancak geldiği zaman gözden geçiriliyor. Ona daha var.. Yatağınıza yatana kadar, karanlıkta kendinizle başbaşa kalana kadar, kişiliğiniz ve iyiliğiniz kompleksinizi bastırana kadar bunu düşünmeyeceksiniz.
Beslenmelisiniz çünkü. Kan emmelisiniz. Öldürmeli, üzmeli, kırmalı, ağlatmalı, iç titretmelisiniz.
Büyüyor, büyüyor, büyüyor, sahip oluyor size.
Bir ruh hastalığı, bir virüs. Büyümenizi engelleyen, küçülmenizi hızlandıran.
Kendiniz değilsiniz artık.. "Siz"e dönüşmüşsünüz.
Sen... ve kompleksin. iki ayrı kişi gibi.
Bir olma yolunda. Umutlu. Umutsuz. iradeli. iradesiz.