sözlüğe bilgi pompalama konusunda beni tahrik eden başlık türlerinden ve olgulardan birisidir.
bunun sebebi ilk aşkımın 234 sene sürmesinden yada ben her kızı kendime aşık ederim gibi bir iddiam olması yüzünden değildir.
konuyu erkek, kız sonra insan üzerinden ele almayı düşünüyorum. anlatılan ;
peri masalları
aşık olanların ilişkisi bittiğinde, yürürken aynı zamanda kalp kırıntıları bırakacak hale geldikten sonra 'şu kadar senemi heba etmişim onun için ' 'değmiyormuş amınakoyum' gibi zerzenişlerde bulunmasına iten şeylerden.
ve de
'gerçekler' den
bahsedeceğim.
uzun bir yazı olacak. ben şiir seviyorum, akrostij fln yapçam diyecek varsa entirim ona birşey katmayacaktır. o yüzden oğuz atay yada sartre'den devam edebilir. bukowski ' ci tayfanın ise okumasını özellikle isterim.
aşk nedir?
aşkı anlamak için insanlar gerçekten derin ar- ge çalışmaları yapmışlardır. sosyal deneyler, insanın hormanlarının kimyası ve zihindeki etkisi üzerine, gibi konularda. bazıları da hayatının sonuna kadar kadrolu şair olmaya karar vermiştir.
'ben aşkı çözemedim o yüzden şiirlerimle içimi dökeceğim hayatımın geri kalanında' diye.
bir de bilimsel fobikler siktirsin gitsin,
bakış açısı kazanmak istemeyen insan hayatta hiçbir zaman gelişemez herhangi bir konuda ve kendinin sahip olduğu yada ona 'yüklenen' sahip olabildiği tek bakış açısıyla hayatını yaşamaya çalışır. sonra da istediğini elde edememek, hüsranlar, sikiyim böyle dünyayı gibi şeyler meydana gelir. ama aslında olay sadece, farkedebilmektir.
peri masalı olarak ele alalım ilk önce.
internette denk gelmişsindir. bir elmanın iki yarısı, ruh eşi yani seçilmiş ve doğru kişi olgusu vardır insanlarda. adeta matrix filmindeki neo ' yu beklerler. hiçbir zaman gelmez spoiler vermem gerekirse. beklemek vakit israfından başka birşey değildir.
çoğu erkek ve insanların tamamı karşı cinste erkek gözünden bakarsak;
'bu kadınlar arasında tam benim istediğim duygusal, fiziksel özelliklere sahip kız vardır sonuçta hayvan gibi sayıları vardır dünya nüfusunun yarısı kadın' diye düşünür.
televizyonlarda sürekli bir evlilik olgusu vardır, anafikri aşk olan filmler ve şarkılar. bütün bunları izleyen ve dinleyen kardeşimiz bir önceki satırda dediğim yanlış fikre kapılmaya başlar.
işin aslı kimse için doğru ve o yıllarca beklediği, bir gün kavuşacağı ' karşı cins' yoktur. varolmamıştır, olmayacaktır.
çocuğun ağzına sürülen baldır sadece ama kavanoz boştur. ilişkilerinde aşık olmak isteyen, evlenmeye can atan insanlar, ağza sürülen bala aldanıp kavanozun boş olduğunu göremezler. okuyunca çöldeki serap etkisi gibi geldi biliyorum.
gerçeklere gelirsek;
aşk hiçbir zaman varolmadı. varolmamasının ipuclarını istiyorsanız;
günümüzde anasının amı kadar sayıda olan boşanma davalarına, kıskançlık cinayetlerinde, aldatma fetişine ve de sürekli birisiyle evlenip boşanan ve bu döngüyü devam ettiren insanları göz önünde bulundurabilirsiniz.
var olan tek şey karşı cinse olan arzuydu. yani bir nevi o kişiyi elde etme isteği. mesela erkekler, konuştuğu kişiyi hayvan gibi elde etmek istediği için sürekli ona aşık olduğu yanılgısına düşerler.
birisini ne kadar çok elde etmek isterseniz, size o kişiye o kadar aşıksınız gibi gelir.
biliyorsunuz insanın beyni vardır. ( hala olduğunun farkına varamayan kesimde var gerçi)
beyinse gerçekten çok kompleks, çetrefilli ve üstüne binlerce sayda tez yazılabilecek bir organdır.
çünkü o sadece bir organ değildir, aynı zaman da insanın hareketlerinin, yaptığı eylemlerin, korkularının kaynağıdır.
burada özgüven, bilinçaltı olguları da devreye giriyor.
beyin, sahibinin yaşadığı herşeyi, tecrübeyi, hissi kaydeder. üstünden ne kadar zaman geçerse o kadar derin nöral ağlara aktarılır. bu şu demek o anılarınız hala orada ve herhangi bir etkide gün yüzüne çıkabilr sadece hatırlamıyorsunuz yedek memory' e atıldığı için.
hissedilen ' aşk ' duygusunun sebebi de beyindir. karşı cinsle ilgisi yoktur fazla.
sayacaklarımı yaşayanlar var aranızda biliyorum,
mesela bir kızı çok seversin. sana siktir çeker. yüz vermez, kendini ağırdan satar. tabiki bunları yapmasının sebebi bellidir.( ona değinirsem sonra değinicem ayrı bir entrisi)
sen de bu kızı kafanda kurmaya başlarsın reddedilmenin verdiği özgüven kırıklığıyla. ne yaparsam bana yüz verir diye düşünüp bin bir çeşit girişimde bulunmaya başlarsın. işte bu noktada,
gugulda ' bir kızı etkilemenin yolları ' diye aratan erkek nesli doğuyor. size söyleyim hepsi tuzak ve yanlış bilgidir. birinin yol göstermesini isteyen gencimiz de o an ki ruh yüzünden bunu farkedemez. gerçi isteyen internetteki taktiklere de ıkınabilir deneyerek kendisi de görebilir nasıl saçmalıklar olduğunu. çünkü o sitelerin amacı size bilgi vermek değildir. yaranızdan vurarak birkaç bilgi vererek sizi iştahlandırıp, kitap satmak yada özel seminerle paranızı hortumlamaktır. asla size yardımcı olmak değildir. çünkü insanlar çıkarcı orospu çocuklarıdır. size gösterdikleri sahte yüzlere güvenmemeyi öğrenmelisiniz. o yüzün sahte olup olmadığını anlamakta ayrı bir yetenek ister.
anılar demiştim, bunlar nöral bağlantılardır beyindeki. aradaki bağ sayısı az da olabilir çok ta olabilir. bu bağ ne kadar çoksa
sizde o bağı uyandıran kişiye karşı o kadar fazla şiddette bir ilgi, sevgi ve beklenti oluşur. belli bi noktadan sonrada o kişiye aşık olduğunuzu düşünmeye başlarsınız.
diyelim ki o kişiyle bir ilişkiniz oldu, ayrıldınız.
dediğim gibi bu bağlar hiçbir zaman silinmez beyinden, tekrar gün yüzüne çıkabilir ondan sonrada
'eski sevgilimi gördüğümde içim acıyor' durumu meydana gelir insanda.
ya da
'aşk acısı çekmekten ciğerim soldu' durumu. çünkü o kişiyle ilgili kurulan bağların zayıflaması zaman alır.
tabi siz her gördüğü kıza aşık olan bir dalyarraksanız ömrünüz aşk acısıyla geçecektir bunun garantisini verebilirim. ama sakın, kızların da ' erkeğe aşık oldukları' yanılgısına düşmeyin. hata olur.
neyse devam edeyim.
peki birisiyle ilgili sizin beyninizde nöral bağlantılar nasıl oluşur?
bir kaç tanesini örnek olarak verebilirim sanırım.
karşınızdaki kişi sizi şaşırtabilir, herhangi bir duruma beklediğinizden farklı reaksiyon verebilir, sürpriz yapabilir ve benzeri şeyler. bu beyne işlenme process ' ini hızlandıran bir faktördür.
ya da
sizi mutlu edebilir. sürekli güldürebilir mesela.
ama çok daha sağlam ve derinden işleyen yöntemlerde var, herşeyi tek seferde anlatmam zaten.
karşı cins sizin beyniniz de çok kısa sürede, ana babanızın senelerce emekle oluşturduğundan çok daha fazla miktarda nöral bağlantılar, köprüler oluşturabilir.
işte bu ' yıldırım hızıyla aşk' tır halk arasında.
beyindeki bu oluşumlardan sonra, hormonlarda boş durmaz başlarlar salgılanmaya. o kişinin yanında olmak istersiniz hep. özlersiniz, ağlarsınız vs. hani derler ya ' bu çocuk benim dengemi alt üst etti diye'.
bunun sebebi o kişinin sizin beyninizde oluşturduğu ağlar ve bu ağlar ' ın salgılattığı hormonlardır.
yani her karşılaştığınız insan sizin 'ilk ve son aşk' ınız olmaya potansiyel adaydır.
kırmızı elmalar..
bu arada.
beyler, bayanlar ve de şirinler..
size daha öncede belirttim ama insanın herkesi kendisi gibi sanma durumu bu olsa gerek.
benim bu sözlükteki ilgiye ihtiyacım yok, eğer ilgiye ihtiyaç duyan birisi olsaydım
bugün ve şuan olduğum kişinin yanından bile geçemezdim.