herkes bir gün 15 dakikalığına şöhret olacak

entry32 galeri
    32.
  1. Kimdi o yahu, Marshall Mac Luhan mı, Alvin Toffler mi, yoksa başka bir "iletişim babası" mı, demiş ya, "yirmi birinci yüzyılda herkes ünlü olacak ama yalnızca on beş dakikalığına"...

    Oluyorlar tabii, eğitimi kıt ve kafası da fazla çalışmayan varoş kızlarının heyecanla izlediği "koca bulma yarışmalarına" çıkanlar haftalık dergilere kapak bile oluyorlar. Sabahın köründe şakkada şukkada göbek atılan eğlence programlarına ücret karşılığı dinleyici kisvesinde çıkarılan başı bağlı kadıncağızın bile komşuları nezdinde havası artıyor... çoktan geçtim artık instagram, twitter falan... onlar sizin için çerez sayılır!

    Türkiye'de "profesyonel izleyicilik" diye bir meslek dalı olduğunu, bu tür kelek programlarda kelle gösterip kalabalık edenlere para ödendiğini, onların da sabahtan akşama kadar o kanal senin bu kanal benim, oradan oraya özel servis otobüsleriyle gidip geldiklerini bilir miydiniz? elbette biliyorsunuz!

    Bugünkü rayici bilemeyeceğim, üç-dört sene evvel bu işin yevmiyesi adam başı 100 liraydı ve üstelik bunlara kumanya da dağıtılıyordu!... Hani hep merak edersiniz ya, nereden bulmuşlar bu çarpık çurpuk seyirci kitlesini diye...

    Lakin bu iletişim bolluğu Internet "ortamında" daha başka bir görüntü kazanıyor. Orası bir çöplüğe döndü.

    Internet'in elektronik kolaylığı (mektup yazınca pul yapıştırma, postaneye götürme derdi yok, postane "bir tık ötede") ve kimliğini de gizleme rahatlığı, bütün çarpık ruhlulara gün doğurdu.

    Sapıklar, gizlemek zorunda kaldıkları özelliklerini oraya serbestçe dökebiliyorlar. Asıl adı Abdurrahman olan herif kendini Tuğçe diye tanıtabiliyor!

    hatta bir ara da, "chat" olayı insanlara müthiş bir boşalma alanı yarattı. Sohbet anlamına gelen "chat" kelimesini de ağzımıza uydurduk, yeni konuşmaya başladığımız ingilizce-Türkçe kırması piç ve yoz dilde "çet" yaptık.

    Buna da zamanında, bütün gün telefon ve bilgisayar başında canı sıkılan bazı az eğitimli sekreter kızlarımız öncülük ettiler...

    Bu elektronik muhabbet, aslında, iletişim zorluğu çeken ve yalnızlıktan kıvranan Amerikan insanı için bir çeşit "psikoterapi" gibi düşünülmüştü. Dostoyevski demiş ya, "biz roman sanatını Batı'dan aldık ama ona Rus dehasını kattık" diye... Biz de bu sohbetlere kendi basitliğimizi, kendi seviyesizliğimizi ve kendi beyinsizliğimizi katmıştık!

    Gerek bu sohbet "odalarına", gerekse sitelerin "yoruma açık" haberlerine, bilen bilmeyen, anlayan anlamayan, aklı eren ermeyen herkes bir şeyler yazmaya koyulmuştu.

    Bunun hiçbir ön şartı olmadığı, yazanlarda hiçbir nitelik aranmadığı için, genellikle cümleler düşük, imla yok, baş son belli değil, fikir mikir hak getireydi...

    Bir de takma adla olunca, yakalanma, hesap verme korkusu da yok, istediğin gibi zırvalayabilirdin.

    Böylece, Süleyman Demirel'in özlemindeki "gonuşşan Türkiyya", her kafadan bir ses çıkan ve kafa ütüleyen Türkiye'e dönüştü!

    Ciddi sitelerde bile birtakım anketler de düzenleniyor ve "sizce Fener-Galatasaray maçını kim kazanacak" ya da "aykut kocaman istifa etsin mi etmesin mi" gibi çok önemli meselelerde görüşünüzü belirtiyorsunuz. Böylece "sizin de hayatta bir fikriniz sorulmuş" oluyor ve adam yerine konulmuş olmanın sevinçli yanılgısı içinde rahatlıyorsunuz. Tuzak bu yönde işliyor.

    Babıali'nin ayaktakımı da bunu sevdi ve isimsiz dedikodu siteleri kuruldu. Mesleklerinde hiçbir yere gelememiş ve artık gelemeyeceği de belli olmuş ne kadar ezik, güdük, yetersiz ve yeteneksiz zavallı varsa, bu sitelerde ona buna bulaşıyor. Böylece yüreklerini soğutuyor, yaralarını kaşıyor, işten kovulamamanın ve dayak da yiyememenin rahatlığı içinde, kıskandıkları, çekemedikleri kim varsa saldırıyorlar.

    Eh, madem anonim, ben de giydiriyorum haber sitelerinin yorum bölümlerinde, mahkemeye de veremiyor gariplerim. Ortada kimlik, kişilik yok ki kişiliğin hakları olsun!
    4 ...
bu entry yorumlara kapalı.
© 2025 uludağ sözlük