rahmetli Bülent Ecevit'in de haiku denemeleri olduğunu biliyor muydunuz?
merhum Ecevit, kötü bir politikacı ve kötü bir şairdi. Kendisine üç kez fırsat verilmiş, fakat Türkiye'yi kötü yönetmesine daha fazla dayanılamadığı için halk tarafından "demokratik bir şekilde" tasfiye edilmişti. Kendisi iş işten geçtikten sonra parti başkanlığını da, çağa uyum sağlamak amacıyla Erica marka daktilosunu da terk edip, soranlara "bilgisayar aldım, ileride Internet de alacağım" demişti. hey gidi günler...
Kötü politikacılığı bir şekilde durdurulmuştu ama kötü şiirler yazmasına kimsenin bir diyeceği olamadı tabii...
pazar günü oturduğum bir mekanda dergi ilişti gözüme, biraz karıştırayım derken merhum Ecevit'in geçmişte "haiku" yazdığını öğrendim . Haberi yazan kız, bu şiir türünü, "olabildiğince az sözcükle çok şey anlatan Japon şiiri" olarak tanıtıyordu.
Haiku, olabildiğince az sözlükle çok şey anlatmaya çalışmaz, artık nesilleri tükenmiş "hececi" şairlerin çok iyi anlayacakları "5-7-5" gibi bir kalıbı vardır. Ama Japonca'dan çevirirken bu kısa kalıbı korumak çok zordur elbette.
Haiku, çok şey anlatmaya da çalışmaz. Konuyu iyi bilmeyenlerin sandıkları gibi onda "Zen felsefesinin" derin bilgelik kırıntıları, yani "koan" denilen ve bize saçma görünen hikmet yumurtlamaları falan da yoktur!
Koan'a bir örnek... eski TRT televizyonunda yayınlanmış Kung Fu dizisinden hatırlayacaksınız; "Ispanak niçin yeşildir hocam? Çünkü yıldızlar da parlar çekirge!..."
Haiku şiirdir ve kendinden başka bir şey anlatmaz. Kendi kendine yeter.
En meşhur örneği, elbette, bu türün babası olarak tanınan Başo'nun şu eseridir; "Su birikintisi... Kurbağa atladı... Foşş!..."
Uzun zamandır ara ara haiku sanatıyla ilgilenen bir adam olarak (yaa, bu tarafımı biliyor muydunuz?) ben size çok çok sevdiğim bir örnek daha vereyim:
"Öyle bir dolunay var ki gökte... Hırsız da durmuş şarkı söylüyor!"
Gerçekten de ne müthiş çağrışımlar uyandırıyor, değil mi? Saf şiir bu, şirin hası.
Şimdi de efendim, haddim olmayarak, kendi yazdığım bir naçiz haiku denemesini aktarayım;
"Islak kaban... Cigara kokusu... dedem geliyor!"
Çeşitli ülkelerin şairleri de, sapına kadar Japon olan bu şiiri almışlar ve evrensel kılmışlar, "kendi haikularını" yaratmışlardır. Gene çok sevdiğim bir Fransız haikusu söyleyeyim size; "Memelerin buz gibi... Hani yaz gelmişti?"
Lorca'nın o ünlü ve muhteşem şiirinin bir bölümü da haiku tadında sayılabilir; "Ay kara... At kara... Heybemde zeytin kara... Giderim giderim de... Varamam Cordoba'ya... Cordoba yapayalnız ve uzakta..."
Fakat ne yazık ki merhum Ecevit bir Lorca değildi. Kendine göre birtakım haikular üretmişti. Fakat uzayıp gidiyor bunlar, ayrıca ne vezin var ne kafiye tabii, on iki, on üç dizeye kadar da dayanıyor. Bunlar ne yazık ki haiku falan değiller, olsa olsa "haiku tadı verilmiş" şiirler.
Gene haddim olmayarak ben de kendisine, rahmetli kendisi ve eşi için hemen şimdi yazdığım bir haiku sunayım;
"Kedi mav dedi... Çay da demlendi... Hayat elden gitti!"