Sıkışıklıktan kurtulmak için artık otomobili bırakmak, motosiklete yönelmek gerekiyormuş efendim. ben söylemiyorum bunu. geçen haftalarda maliye bakanı laf arasında milleti vergilerle nasıl düdükleyeceğin anlatırken sokuşturdu. evet maliye bakanı naci ağbal...
hani şu 75'i 2'ye bölemeyen, mat1 de 5 net anca çıkarabilecek üstün zeka(!) abidesi kabineden dandik bir bakanımız...
Bunu söyleyenin, başka bir başkentte, Roma sokaklarında hiç dolanmadığı belli, ya da her Türk gibi gürültü seviyor.
Evet, biz, gürültüden rahatsız olmadığımız gibi, onu severiz de. Başkasının etmesi bizi üzmez, kendimiz de bol bol çıkarırız.
Motosiklet sesi, araba sesinden bin beter, tiz ve sevimsiz, itici bir sestir. Kulak tırmalar. Farkında olmadan sinir bozar.
Köylümüz, Anadolu'da bol bol kullandığı motosikletten istanbul'a gelince hemen vazgeçiyor ve otomobile yöneliyor mesela.
Çünkü kat almak gibi araba almak da bir "statü simgesidir", "işbu vatandaş sınıf değiştirmiş bulunmaktadır" şeklinde bir berat gibidir o arabanın varlığı.
işte bu nedenle de, ensesi kalın Türk sürücüsünü motosiklete yöneltmek, olmayacak duaya amin demektir, akıntıya kürek çekmektir. Ancak "ucuzcu gençler" ilgi gösterebilirler motosiklete. "Öğrenci işi".
Tıpkı, temcit pilavı gibi koy kaldır "toplu taşımacılık" teranesine benzeyecek bu... Toplu taşımacılığa yönelelim diyen her dangalağın, her uzmanın "altında" kendi özel arabası vardır nedense.
Toplu taşımacılığa yönelemeyiz, çünkü istanbul'un ucu bucağı belirsizdir, Tekirdağ'da başlar izmit'te biter, ve de belli ve düzgün "aksları" yoktur şehrin...
istanbul, Viyana gibi çok az kişinin yaşadığı ve tramvayları kuğu gibi sessiz sedasız süzülen bir şehir değil ki... Burası aşırı kalabalık ve karmaşık bir cehennem.
Örneğin bana Bostancı'dan Davutpaşa'ya her sabah hangi toplu taşıma aracıyla çabuk ve zahmetsiz gidebileceğimi bir uzman çıksın da anlatıversin bakalım...
"Servis otobüsüyle" diyecek tabii.
Tren gibidir, kalkış saatine, geçiş saatine uymak zorundasınız. Ucu da açıktır, kaçta kalkacağınız bellidir de, kaçta ineceğinizi Allah bilir.
Toplu taşımada ucuzluk vardır, özgürlük yoktur.
itiş kakışına da hiçbir "toplu taşımacılık çokbilmişi" razı gelmeyecektir ayrıca!
"Tek sayılı plaka-çift sayılı plaka" ya da "herkes arabasına bir yabancı alsın" gibi saçmalıklardan biri olarak kalacaktır bu terane...
Motosiklete, bir ya da en fazla iki kişi binebilir. Bunun neresi "toplu" taşıma? Üstü açıktır, karda kışta ne halt edeceksiniz?
Güvenli değildir, "kask" takacaksınız.
Sıra sıra araba kuyruklarının arasından kertenkele gibi süzülüp kaçacaksınız, tamam, ama hanginiz arabasının "konforunu" bırakacak da motorlu bisiklete razı olacak?
Gerçi motosikletle de "hava atılır" tabii ama, bu bir "genç havasıdır"... Başına bandana saran, meşin ceket ve çizme giyen, saçı sakalı ağarmış ama gençlik iddiasında "kart serseriler" vardır hani, onlara da Harley-Davidson gibi bir "marka" lazım ki hem "dinamik" olduklarını hem de ceplerinde bol para bulunduğunu belli edebilsinler... Bir "scooter" ile kepçe mepçe yapamazsınız, karı kız düşmez!
Batıda yaygın diyeceksiniz. Orada bir "marjinallik" simgesidir.
Bir zamanlar Vespa falan da yaygınmış ama, o zamanlar ellili yıllar, savaş sonrası, ekonomilerin daha yeni yeni toparlanmaya başladığı yıllardı. Batılı, biti kanlanınca motosikleti zıpırlara, "çoluk çocuğa" bıraktı. Biz de otobüs ve dolmuşu "alt sınıflara" bırakmadık mı?
Fazla ciddi yazdım ama bir soru ile bitireceğim; sayın naci ağbal, insanları motosiklet almaya teşvik edip ardından motosiklet kullananlara %500 vergi mi uygulayacaksınız?