düşüş dönüşüm

entry22 galeri
    17.
  1. SIÇIŞ

    Sen bana bakma, ben iyi değilim. Sen iyi olmaya bak, iyi birilerine bak, mutlu ol, mutlu olsun. Hayat böyle yaşanmıyormuş, haklıymışsın. insan ölemiyormuş bile böyleyken. Biraz ağır bir yük bir başkası olmak. Belim ağrıyor demem boşuna değildi yani. Sen kendin olacağın bir yerde dur.

    Bazen gölgem önüme düşüyor. Göz göze geliyorum kendimle, bir ağrı saplanıyor alnımdan. Ben yolumu yolsuzlar kesmiş gibi hissediyorum, ruhum kararıyor. Gölgem utancı yüzüne vurulmuş gibi kızarıyor bir anda beni görünce.
    Bir bok olduğu yok buralarda bu aralar. Sessizlik hâkim vicdan mahkememde, her suçum idama sebebiyet veriyor. “KARAR” diye bağırıyor sessiz hâkim, kararıyorum. Yüzüme tükürse veyahut alay etse halimle, hak veririm hâkime. Sustum ama neyleyim, yalan söylüyorum sandınız.

    Çobanlığa puanım yetse, koyun psikolojisinde doktora yapardım. Her an kurt kapabilir diye, bir an ayrılamadım sürüden. Sen nereye ben oraya dedim. Sonra yürümedi ilişkimiz, sürü benden ayrıldı. Ha kaptı ha kapacak diye beklerken, kurda olan inancımı yitirdim. Kimsenin kimseyi kaptığı yokmuş meğer. Bu neyin aldatmacası çözmüş değilim. Korkmadan yaşamanın neresi suç, biri anlatır umarım bir gün.

    Neyse sen bana bakma. Ben yıkılıyorum giderek, temelimi sağlam atmamışlar benim ki, erken çöküyorum. 30’lu yaşlarımdayken 80’leri hissediyordum. Kaç yaşındasın diyenlere, kaçma yaşındayım diyordum. Şimdi ölme yaşına bastım, gözünün yaşına bakmadan. Bir hayaldir bu kapıldığın dediler, geçermiş. ilaçlar, doktorlar, kocakarı muskaları fayda etmedi. Bir kurşun döktüler bana, çıkarmak çok tehlikeli diye içimde bırakıldı sonra.

    Biraz sabırmış meğerse peygamberin sırrı. Beklemeyi bilen değil de; beklemeyi becerebilen, tahammül edebilen, boyun eğebilen erenmiş, ermiş denmiş. Bizimkiler yasak denilen meyveyi yerken, ötekiler yerin çektiğine tanık olmuş. Birileri kızdırmış doğa anayı, 7 yıllık kuraklık başlamış. Ruhuna yağmur yağmayanların bardağında buzlu viskisi hazırmış. Çalmış sazlar, oynamış kızlar. Gününü dün edenler mutlu yaşamın sırrına ortak olmuş. Sinirli değilim ki. içimi dökmeye çalışıyorum ama tek damla olmayan plastik ruhuma ne fayda.

    Sen bana bakma. Ben bir yangın sonucu neslini kaybeden bir ateş böceğiyim. Adım bile yalandan. Benim Kuran-ı Kerim’im, incil’im, Tevrat’ım, Zebur’um…

    Neyse sen bana bakma. Günlerin bedenime geçişini hayretle seyrediyorum. Çözecek problemlerim var. Havuzlar, işçiler, yollar, karlı zararlı problemlere sahibim. Bildiğim bir parmak hesabı var, onda da işlem hatası yapıyorum. 3 kuruşluk aklımla milyonların işine karışıyorum. Bir dümen dönüyor gibi geliyor, bir tezgâh kurmuş birileri bana. Yoksa böyle bozuk bir sistemi kimse kuramaz.
    Bildiğini biliyorum. Bilmediğin yerden vuruyorsam söyle, bileyim. Bileyim ki sivril, keskinleş, tek seferde öleyim. Yoksa mundar olacağım bak. Sırat köprüsünde taşıyamam hiç kimseyi o zaman. Kendimi sana kurban etsem, sadakatimi ve teslimiyetimi temsilen, kabul olur muyum ki? Dilekçeyle başvursam, çok canın acır mı acaba? Bir şarkı çıkar mı acaba ruhumdan, hani içimdeki pisliği boşaltsan, sirkeli suda bekletsen sonra temizce yıkasan, sarımsaklı sarımsaklı yesek bir güzel. Ben de hiç anlamam işkembeden ama paça benim işim bak. Yanına bir de beyin salatası, sadrazamın arkadaş ağı.

    Sen bakma bana. Ben de hiç anlamıyorum ne olduğunu. Şalterler atmış, elektrik yetmiş, sen seksen, ben toksam, herkes yüzer, yan komşudan bir yüzlük istesek onda da yoktur. Sayı tekerlemem tekledi, tekerleğim dönmedi. Gülmek ile solmak benzer şeylermiş Gülüm. Madonna’nın Duyguları karışık Müzeyyen.

    Ben de hiç anlamıyorum ne dediğimi. Sıvamak yıllarımı aldı ömrümden. Şimdi birilerinin tuttuğu, birinin pişireceği, birinin yiyip birinin de “Hani lan bana!” diyeceği tavuğu yoluyorum. Dikecek tüy arıyor gibi gibiyim. Bilinmeyen numaralara sorsam, sen ne ayaksın der. 45 demeye utanıyorum, Van Gölü canavarı gibi bir şey oldum hepten.

    Sen bana bakma, bende baktığın yerden çekileyim artık. Pes edesim var ama işte içimde bir şey seni bekliyor. Eksiklikler var işte nasıl diyeyim, çapraz bağlarım kopmuş gibi. Ne alakası var yine diyebilirsin, ya da merak yine nasıl bağlayacağımı merak edebilirsin. Merak et sen kaç yazar? Hani pazarlık ederim ama hiç param yok onu baştan söyleyeyim.

    Çocukken aşık olduğum kızla el kızartmaca oynardık. Ne cesaret ama düşünsene. Ellerini tutmak için ellerim patlayana kadar vurmasına izin verirdim. Tek fiske atamazdım ama sonra sanki onun elleri kızarmış gibi alay ederdim. Sonra tekrar, tekrar, tekrar. Bir de acımasızdı ki gavurun kızı. O gün sevilmemenin ne demek olduğuna tanık oldum. Ama işte çocuk aklım ermemişti ne anlama geldiğine. Sevilmemenin ne demek olduğunu, sağ olasın en iyi sen anlattın bana. Herkesi kendin gibi sanmanın insanı nasıl bir gaflete düşürdüğünü o gün fark ettim. Sonra uyandırıp beni, herkes gibi hissetmem gerektiğini söyledin. Ben uykulu uykulu yine hiçbir şey anlamadım. Sonra kendimi herkes gibi sandım. Piçin biri oldum, çıkamadım. Mazur gör istedim, bakma kusuruma işte. Gerçi sen bana hiç bakma.

    Hayrola inşallah, bu sığ halin. Anlatsan dinlerim, ortak olurum sıkıntına ama işte aynı anda aynı yerde bulunamamak gibi bir sorunumuz var. Kader çizgilerimizin bu denli farklı düzlemlerde olması, hayra alamet şey değil bence doğrusu. Paralel evrenler kadar uzağız ama o denli aynı. Bir gün insan klonlamama izin verilirse, o gün kendimi klonlayıp çeker vururdum kendimi. Ama hangi kendim hangi kendimi vururdu orasını bilemem. Kendi kafama sıkarken hangi kendimin canı acır, ya da ne hissederim bilmiyorum. Çaresizlik te burada başlıyor sanırım. Hani bilmemekte filan değil. Burada, defterin arasında yani. Çarem olsaydı çaresiz olmazdım. Kelin ilacı olsaymış kendi başına sürermiş ama o zamanda kıllı bir kel olmaz mıydı? Kafamı kurcalayan sorular var.

    Sen bakma bana.
    1 ...