Her duygu gibi insanlık tarihi boyunca her daim süregeldiğini düşündüğüm ancak zamanın ilerlemesiyle (belki de içinde bulunduğumuz dönemden kaynaklı olarak) insanların içinde daha net görmeye başladığımız duygu.
Çok değil kısa süreliğine bir gözlemle bile şu gerçeğin farkına herkes varabilir: nefret dolu nesiller yetişiyor. Bir varlığı, kavramı, nesneyi sevmek niçin ondan nefret etmekten daha zor geliyor insana? Tanımadığımız, hakkında hiçbir bilgimizin olmadığı, yoldan geçen bir insana bile neden nefret dolu bakışlar atıyoruz? Bir insana nefret beslemek ne zaman bu kadar kolaylaştı?
Belki de her birimiz kendi içimizdeki nefret denilen o siyah korkutucu kristali kırıp içindeki bembeyaz "sevgi" özüne ulaşmaya çalışmakla başlamalıyız işe. işte o zaman, öfkeden çıngılar değil de minik tebessümler saçmaya başladığımız zaman varacağız hayatın tadına. O zaman anlayacağız hayatın nefret etmek için çok kısa ancak içinde sevmek için çok şey barındıran bir kavram olduğunu.