Öylece duruyorum sen önümden geçip giderken. Ne elimi kaldırıp selam verebiliyorum, ne gözlerimi kısıp hoşça kal diyebiliyorum. içimden merhaba ile elvedayı aynı anda söylemek geçiyor, içimden ikisini birlikte söylüyorum ama işte sen içinden selamımı da almıyorsun vedamı da görmüyorsun.
Beklemek huy oldu iyice. işi gücü bırakıp bekler oldum sağda solda. Geçen arabaları, otobüsleri, trenleri sayarken uyuyakalırım, belki seni beklediğimi görürsün de uyandırıp kaldığım sayıyı söylersin kulağıma. Çok uçuk hayaller değil be müzeyyen. Biraz imkansız, biraz na-mümkün ama elimden başka ne gelir ki? Yok ciddi soruyorum bunu. Elimden başka ne gelir. Bir kalem tutuyor işte. Ah bir de senin elini tutsa. “Hoşt ulan” diyor içimden bir ses. Yavaş gel diyor. Çok mu ileri gidiyorum. E sana yetişemiyorum ki nasıl ileri gideyim. Duy be artık şu satırları müzeyyen. Duy içimdeki kuş çığlıklarını, orman yangınlarını. Kurtlar uluyor içimde çizgi filmlerde ki gibi seni düşündükçe. Hintçe bir ilahi çalıyor kulaklarımda. Huzura ereceğim bu sabaha karşı, -35 derecede.