üniversite sebebiyle evden ayrılma vaktiniz gelmiştir. o ev ki çocukluğunuz, büyümeniz, ortaokul, lise çağınız, iyisi kötüsüyle herşeyinizdir. sizin hayatınızın o ana kadar ki özetidir. giderken anneden babadan kurtulacağınızı düşünüp sevinçlenirsiniz, artık özgürüm düşüncesiyle ayrılırsınız o evden. o ev bile derken içim sızlıyor. çünkü ben o evden hiç bir zaman ayrılmayacağım, o resimler annem babam belki dört dörtlük bir aile değildik ama bir aileydik.
derken bir gün tatilde gelirisiniz eve artık üniversitede eski tadı vermemektedir. eve her gelişinizde hüzünlenirsiniz. odanız bomboş, duvarlar sessiz, dolabınızda eşyalar sanki artık bir daha hiç kullanılmayacakmış gibi kaldırılmış hafif bir rutubet kokusu.
ne denilebilir ki. annen bıraktığın gibi artık o evin bir ferdi olmadığını hissedersin yavaştan. onların akıp giden hayatlarında değilsindir. üzülürsün biraz. hafiften bir burukluk gelir diline damağına. akşam olsa da hep beraber bi akşam yemeğine toplansak dersin belki içinden. o sırada çok uzun zamandır. televizyon sehbasının onundeki masada duran ailecek çekildiğiniz resim gözüne ilişir. halbu ki o resim sen bu evden gitmeden deliler gibi koşturduğun kavga ettğin annene babana kızdığın, 'şu üniversitey kazanıyımda siktirip gidiyim' dediğin zamanlarda oradaydı hep.
artık hiç bir zaman o resimde ki baban koyu ve daha gür olan saçlarıyla bakmayacak sana. belki hala akmakta olan zamanın şu an ki kıymetini zamanı durdurmak isteyip de durduramamanın acısıyla ağlarsın. belki de için ağlar. anneni, babanı seversin. o evi duvarlarını seversin. her zaman belki 1000 kez 10000 kez açtığın demir bahçe kapısını daha çok seversin hiç sevmediğin kadar.
artık bundan sonra her değişiklik acı vermekten başka bir şey getirmeyecek sonrası hüzün olacak hep. o yüzden dursun siktiğimin zamanı annem, babam yaşlanmadan daha fazla.
ben onları yaşlı görmedim, görmekte istemıyorum. çok erken daha bunlar için çoooook.