Yeni günün, koluna yansıyan turuncu ışığıyla kurtardı gözlerini uykudan.
ve kolunda yürüyen ufak bir karıncayı izledi bir müddet nefes bile almadan, gözleriyle yaprakların dansına eşlik etti.
Öylece bir kayanın üzerine oturup kurumuş ağaçların birbirleriyle sohbetini dinledi sonra, neşe dolu kuşların şarkılarını.
Hayat yoktu aslında ona göre doğada. Doğa kendisine can katanlarla yaşıyordu, onlarla yoğruluyordu.
Büyülenircesine seyretti bu tenha kalabalığı. -ya da tıka basa boşluğu-
Öylece saatlerini geçirdi bu koca sessizlikle. Bir annenin evladına, masmavi bir kazağı; özenle, ilmek ilmek örmesi gibiydi sessizliği.
ilmek ilmek.
Ne bekledi, ne de gitti. Sadece seyretti öylece akıp gitmesini karşılıkların.
Birden koca çalıların arasından gelen bir sesle irkilerek geldi kendine.
Kirpi miydi? Belki şansı varsa bir ceylan bile olabilirdi.
merakla, heyecanla kendini göstermesini bekledi; seyretti.
Çok bekletti bu belirsizlik onu, sesi hep geldi ama kendisi epey gecikti.
Ve nihayet görünen bir eldi. yara bere içinde kalmış; hem muhtaç, hem de yardım etmek için yanıp tutuşan bir el.
Bu gariplikten hiç ürkmemiş olmanın şaşkınlığı; onu çıkarmak, ona ulaşmak için dolup taşan isteğiyle birleşince, uzattı elini çalılıkların arasına.
Arada metreler vardı oysa ki; ağaçlar, çalılar ve bataklık. Yine de çekti kendine, çekildi ele.
Ve karıştı renkler birbirine, örtüldü doğanın üzerine.
Uzun zamandır onulmaz bir umut bekleyişinin karşılığıydı bütün hepsi.
Karıştı doğaya sessizce.